Mersin Ticaret ve Sanayi Odası’nın 140. kuruluş yılı için düzenlediği ekonomi paneli, içerikten çok maliyetiyle ve neyi temsil ettiğini sorgulatan yapısıyla konuşulmalı. Zira bu en mantıklısıdır.

“Zor ama yönü belli bir 2026” başlığıyla sahneye çıkan ekonomistlerin anlattıkları yeni değildi. Yapay zeka, otomasyon, nearshoring, yabancı sermaye… Bunlar bugün herhangi bir ulusal kanalda, herhangi bir ekonomi programında her gün tekrar edilen cümleler. Aşinayız. Bize yabancı gelmedi. Peki sorulması gereken soru şu:

Bu bilgiler için neden ciddi bütçeler harcandı?

Çünkü bu şehirde bu bilgi zaten var.

Mersin’de yıllardır çalışan akademisyenler, ekonomistler, sektör uzmanları; kongreler düzenliyor, bilim üretiyor, veri topluyor, rapor yazıyor, politika önerileri geliştiriyor. Üstelik çoğu zaman bunu kendi imkânlarıyla, karşılıksız ve görünürlük dahi beklemeden yapıyor.

Ama ne hikmetse, konu oda ve borsaların “prestijli” etkinliklerine gelince, bu birikim yeterli görülmüyor.

Yerel bilgi değersiz, dışarıdan gelen sunum kıymetli sayılıyor.

Bu bir tercih değil, bir zihniyet sorunudur.

Salonda yükselen eleştiriler son derece yerindeydi:

Bu panellerin maliyeti nedir?

Hangi bütçeler harcanmıştır?

Aynı kaynak, bu kentin üreticisine, girişimcisine, veri altyapısına, Ar-Ge’ye, gençlere aktarılamaz mıydı?

Bu soruların cevabı verilmeden “vizyon” konuşulamaz.

Daha rahatsız edici olan ise şu:

Bilgi neden bu kadar kolay harcanıyor?

Belki de suçun bir kısmı bizde. Çünkü ürettiğimiz bilgiyi, emeği ve uzmanlığı bedelsiz sunuyoruz. Ücretsiz raporlar, karşılıksız sunumlar, sembolik paneller… Sonra da “neden ciddiye alınmıyoruz” diye soruyoruz.

Bilgi değersiz olduğu için değil; bedava olduğu için değersizleşiyor.

Bir başka eleştiri ise can yakıcıydı ama doğruydu:

“Hocam, ulusal reklamınız yok.”

Evet. Türkiye’de yerel bilgi, ulusal ekranda onaylanmadan kıymet görmüyor. Ulusal televizyonlara çıkmayan, ulusal gazetelerde yazmayan, dijital mecralarda uzman görüşü vermeyen akademisyeni; yerel kurumlar da “yeterince büyük” saymıyor.

Bu acı bir gerçek.

Ama gerçek.

Sadece yaşadığımız şehre katkı olsun diye yerelde kalmak, karşılık bulmuyor. Önce ulusala çıkacaksınız; sonra yerel kapılar kendiliğinden açılacak. Bu düzeni biz kurmadık ama içinde yaşıyoruz.

O yüzden açık konuşalım:

Zirveler, sloganlarla yapılmaz.

Pahalı sahnelerle vizyon üretilmez.

Bilgiye değer vermeyen kurumlar, kalkınmadan söz edemez.

Mersin’in sorunu bilgi eksikliği değil; bilgiyi kimin söylediğine bakma hastalığıdır.

Ve bu şehir, artık alkışlanan panellerden çok; hesap verilen bütçeler görmek istiyor.