Çocukluğumdan beri belleğimde yer eden bir koku vardır: Mersin'de yaz demek olan, denizin tuzuna karışmış o taptaze çam kokusu. O koku, bir pazar sabahı ailecek çıkılan pikniğin, bir patika yolda yapılan yürüyüşün, başını yaslayıp huzur bulduğun bir ağaç gölgesinin hatırasını taşır. O koku, bizimdir.
Her yaz, bu tanıdık kokuya bir de korku siner. Acaba bu yaz da o güzelim çam kokusunun yerini, genzimizi yakan o ağır is kokusu alacak mı? Ekranlarda bir çam ağacının bir meşale gibi yanışını görecek miyiz?
Bu korkuyla yaşarken, kendimizi "doğal afet bu, yapacak bir şey yok" diye teselli etmeye çalışırız. Ama bilim, bize bambaşka bir gerçeği gösteriyor. Ne acıdır ki, o sevdiğimiz ormanları küle çeviren felaketlerin faili, yüzde 90 gibi ezici bir oranla bizleriz. Doğa değil, insan. Yıldırım değil, o ufacık, "bir şey olmaz" denilen ihmal.
Yere atılan bir izmarit. Tam söndürülmemiş bir mangal ateşi. Bir anlık umursamazlık.
Elbette, o bir anlık ihmali bir cehenneme çeviren koşullar var. İtfaiyecilerin “30-30-30 Kuralı” dediği o ölümcül senaryo hazırlanmış oluyor: Hava sıcaklığı 30 dereceyi aşıyor, nem yüzde 30’un altına düşüyor ve rüzgar saatte 30 kilometreyi geçerek, en ufak bir kıvılcımı bir canavara dönüştürmek için bekliyor.
Alevler geçtiğinde, yanan sadece ağaç değildir. Toprağın sıcaklığı 300 dereceyi aştığında içindeki tüm yaşam, tüm organik zenginlik yok oluyor. Geriye kalan kara toprak, sadece bir manzara değil, kendi ellerimizle yarattığımız bir vicdan azabıdır. Yanan her ağaç, bizim çocukluk anılarımız, nefes aldığımız o pazar sabahları, torunlarımıza bırakmak istediğimiz mirastır.
Unutmayalım ki, Türkiye ormanlarının yüzde 60’ı, yani yarıdan fazlası, yangın riski altında. Bu yüzden bu konu, bir yasaklar listesinden veya bir ceza kanunundan çok daha fazlasıdır. Bu bir vefa borcudur. Bize nefes ve hayat veren o doğaya karşı bir minnet borcudur.
Lütfen bu yaz, o tanıdık çam kokusunu her duyduğunuzda bunu hatırlayın. O koku değişmeden, o anılar küle dönmeden, bir anlık ihmalin bir ömürlük pişmanlığa bedel olduğunu unutmayın. O ufacık kıvılcımın sorumluluğu, hepimizin omuzlarında.