Açlık rakam değil, insandır. Sofralar doluyken vicdan boşsa, o sofralar aslında açtır.

Bugün 16 Ekim. Takvimde “Dünya Gıda Günü” yazıyor. Kulağa sıradan bir farkındalık günü gibi gelebilir. Oysa dünyanın dört bir yanında, bu günün sabahına kahvaltısız uyanan milyonlarca çocuk var. Ve biz, akşam yemeğinde artan ekmeği çöpe atarken, aslında o çocukların umudunu da atıyoruz.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün verilerine göre dünya genelinde her dokuz kişiden biri açlıkla mücadele ediyor. Buna karşın, her yıl üretilen gıdanın üçte biri çöpe gidiyor. Kimi için bu bir “istatistik” ama aslında bu tablo, insanlığın aynası.

Bizim kültürümüzde ekmek yere düşse öpülür, başa konur. Çünkü biliriz, o ekmek alın teridir. Ama ne yazık ki bu değer yavaş yavaş kayboluyor. Market raflarında çeşit çeşit ürünler, restoranlarda tıka basa dolu tabaklar, ama vicdanlarda bir boşluk… Gıda israfı sadece ekonomik bir kayıp değil, aynı zamanda ahlaki bir çöküştür.

Üstelik mesele sadece açlık da değil. İklim değişikliği, kuraklık, yanlış tarım politikaları, küçük üreticinin ezilmesi… Soframıza gelen her lokma, aslında bir zincirin son halkası. O zincirdeki en zayıf halka ise çoğu zaman üretici kadınlar ve çiftçiler oluyor.

16 Ekim, bize “nasıl doyduğumuzu” değil, “kimin aç kaldığını” sormamız gereken bir gün. Çünkü gıda bir lüks değil, en temel insan hakkıdır. Ve hiçbir hakkın fiyat etiketi olmamalı.

Belki bugün sofraya oturduğumuzda, bir parça ekmeği israf etmemekle başlayabiliriz. Çünkü bazen bir lokma bile bir dünyanın umududur.