Mersin’de hayat normale döndü ama zemin hala aynı. Unutan biziz, bekleyen doğa.
Mersin’de son günlerde herkesin derdi başka. Kimi belediyedeki değişiklikleri konuşuyor, kimi artan kiraları. Sahilde yürüyen, kahvesini içen, akşam trafiğinde sıkışan herkesin ortak bir hali var: Sanki o büyük felaket hiç yaşanmamış gibi.
Oysa biz de bu coğrafyanın parçasıyız. Hatay, Adana, Osmaniye… Hepsi yanı başımızda. O sabah ekranlardan izlediğimiz yıkım, aslında bize bir uyarıydı. Ama insan hafızası kısa, şehir hafızası daha da kısa. “Mersin sağlam, bizde fay hattı yok” diyerek avutuyoruz kendimizi. Ama uzmanlar yıllardır söylüyor: Mersin de riskli bir bölge. Hele zemin bakımından, bazı mahalleler alarm veriyor.
Kentin büyümesiyle birlikte deniz dolgusu üzerine kurulan binalar, imar affıyla ayakta duran yapılar, dar sokaklarda sıkışan apartmanlar… Bunlar sadece estetik sorun değil, hayati tehlike.
Peki ya hazırlık? Tatbikatlar nerede, afet planları ne durumda, toplanma alanlarını bilen kaç kişi var? Deprem çantası hazırlamak bile lüks bir refleks haline geldi. Çünkü gündemimiz sürekli değişiyor, önceliklerimiz de.
Ama deprem gündem tanımaz. Gece yarısı, tam sessizlikte gelir. Ve o an “keşke” dememek için şimdi konuşmamız gerekiyor.
Mersin’in hala zamanı var. Bu şehir, dayanışmayı iyi bilir. Mahalle kültürümüz, komşuluğumuz, yardımseverliğimiz güçlü. Yeter ki bu gücü korkudan değil, bilinçten doğan bir hazırlığa çevirelim.
Depremi unutmak kolay, ama sonuçlarını unutmak imkansız. Belki de bugün atacağımız küçük bir adım, yarın bir hayat kurtaracak. Unutmayalım: Zemin aynı, ama farkındalık bizim elimizde.