2025'in sonbaharı yerini kışa bırakırken, geride kalan ayların izlerine bakmak, sadece bir yılı değil, bir dönemin hızlanan değişimini anlamak demek.

Bu yıl, küresel ekonomideki istikrarlı büyüme beklentileri (IMF’nin $3,3\%$ tahminleri gibi), teknolojik ilerlemenin baş döndürücü ivmesi ve sosyal yaşamın yeniden şekillenen dinamikleriyle hatırlanacak.

Listenin başında, elbette Yapay Zeka (AI) var. Üretken yapay zekanın sadece bir araç olmaktan çıkıp, iş süreçlerinin ve yaratıcı endüstrilerin merkezine yerleştiği bir yıla tanıklık ettik. Artık AI, otonom sistemler, siber güvenlikte gerçek zamanlı tehdit algılama ve kişiselleştirilmiş müşteri deneyimleri gibi alanlarda vazgeçilmez bir partner haline geldi. Ancak bu hızlı yükselişin beraberinde getirdiği etik kaygılar, dezenformasyon riski ve güvenlik açıkları, 2025'in en kritik tartışma konuları arasındaydı. Teknoloji, sınırları zorlarken, insani değerleri ve şeffaflığı koruma zorunluluğu hiç bu kadar belirgin olmamıştı.

Öte yandan, iş dünyasının yapısı da temelden değişiyor. Gig ekonominin hızla büyümesi ve serbest çalışan sayısındaki artış, klasik "dokuzdan beşe" iş modelinin ömrünün dolmaya başladığını gösterdi. Yapay zeka, tekrarlayan görevleri üstlenirken, insan emeğinin değeri yaratıcılık, eleştirel düşünme, iletişim ve duygusal zeka gibi makinenin henüz tam olarak taklit edemediği yetkinliklere odaklandı. Şirketler, çalışan refahı ve mental sağlığa her zamankinden daha fazla önem vermek zorunda kaldı; zira geleceğin işgücü, sadece maaş değil, anlam arayışında.

Bu yılın bir diğer mihenk taşı da Sürdürülebilirlik ve Yeşil Dönüşüm oldu. Küresel çapta "Net Sıfır Emisyon" hedefleri, hem devletlerin hem de şirketlerin gündeminde en üst sıraya yerleşti. Karbon fiyatlandırması mekanizmalarının yaygınlaşması, temiz enerji yatırımlarının rekor seviyelere ulaşması ve tedarik zincirlerinin daha çevre dostu hale getirilme çabaları, 2025'i "yeşil yatırımların ivme kazandığı yıl" olarak tarihe not düşüyor. Bu, sadece çevresel bir zorunluluk değil, aynı zamanda yeni bir ekonomik rekabet alanı olarak önümüzde duruyor.

Kişisel yaşamda ise dijitalin yorgunluğu dikkat çekiciydi. Sosyal medyada kontrolsüzce vakit geçirme eğilimi (doomscrolling) ve dijital manipülasyon karşısında, insanlar adeta bir denge arayışına girdi. Analog estetiğin geri dönüşü – plaklar, kasetler, kompakt kameralar – bir nevi dijital detoks ihtiyacının yansımasıydı. Yapay zekanın hiper-dijital üretim gücüne karşı, el yapımı, somut ve fiziksel olanın ruhunu yeniden keşfetme arzusu güçlendi.

2025, şüphesiz bir dönüşüm yılıydı. Finansal piyasalardan eğitim sistemlerine, sağlık hizmetlerinden günlük teknoloji kullanımına kadar her alanda hızlanan bir değişimin ortasındayız. Önümüzdeki yıla bakarken, bu değişim rüzgarının sadece teknoloji ile ilgili olmadığını, asıl dönüşümün, insanın bu yeni dünyadaki yerini, etik sınırlarını ve doğayla olan ilişkisini yeniden tanımlamasında yattığını unutmamalıyız.

Kapanışı yaparken, bu hız çağında en büyük yetkinliğimizin uyum sağlama olduğunu hatırlatmak gerekiyor. Zira 2025'in son fısıltıları bize, geleceğin kapısının artık çalınmadığını, çoktan ardına kadar açıldığını söylüyor.