Toroslar’dan denize inen suyun sesi kısılıyor; Mersin, sessiz bir susuzluğa doğru ilerliyor.
Mersin, deniziyle, güneşiyle, bereketli topraklarıyla hep canlı, hep umut dolu bir şehir olmuştur. Ama son yıllarda, bu güzel kentin yüzünde başka bir ifade var: endişe. Çünkü su, artık Mersin için eskisi kadar kolay bulunmuyor.
Barajlardaki doluluk oranı düşüyor, bazı mahallelerde sular kesiliyor, tarım arazileri susuzluktan çatlıyor. Bu tabloyu yalnızca iklim değişikliğine bağlamak kolay, ama eksik olur. Sorunun bir ucu bizde; bilinçsiz kullanımda, plansız büyümede, suyun değerini unutmamızda.
Toroslar’dan doğup Akdeniz’e ulaşan sular, yıllardır bolluğun simgesiydi. Oysa bugün, o suların bir kısmı artık denize boşa akıyor, bir kısmı da kuruyan derelerin anısında kalıyor. Oysa suyu tutmak, korumak, paylaşmak mümkün.
Mersin’in bu sessiz krizini çözmek için büyük mucizelere değil, küçük farkındalıklara ihtiyacımız var. Musluğu bir dakika erken kapatmak, damlayan bir çeşmeyi onarmak bile fark yaratır.
Su, yalnızca doğanın değil, şehirlerin de kalbidir. Mersin’in kalbi hala atıyor ama biz o sesi duymayı unutursak, bir gün bu güzel şehir, denizin kıyısında susuz kalabilir.