Her sabah açılan televizyon ekranlarında ya da sosyal medya akışında bir başka kanlı manşet: Kadıköy'de sokak ortasında bıçaklı saldırı... Adana'da silahlı çatışma... Bir kadın daha öldürüldü... Mafya benzeri yapılar yine sokakta...
Türkiye, uzun süredir şiddetin normalleştiği, suça meyilli yapıların kol gezdiği bir atmosfere girdi. Ama neden? Neden bu kadar hızlı, bu kadar derinden çürüyoruz?

Sokaktaki Suç: Buzdağının Görünen Yüzü

Artan silahlı saldırılar, mafyavari çetelerin birbirine racon kesmeleri, şehir merkezlerinde patlayan kurşunlar aslında daha büyük bir sistemsel arızanın sonucu. Güvenlik güçlerinin her birini yakalamasıyla övünülen çeteler neden sürekli yer değiştiriyor ama yok olmuyor? Çünkü alt yapı duruyor, yalnızca isimler değişiyor.

Adalet sistemine olan güven azaldıkça, insanlar kendi adaletlerini kendi sokaklarında kuruyor. Mahalle aralarında kurulan "ağabeylik sistemleri" bugün organize suçun nüvesi haline gelmiş durumda. Devletin boş bıraktığı alanları yasa dışı güçler dolduruyor.

Medyanın Kan Damarı: Reytingin Kanla Beslenmesi

Haber bültenlerinde arka arkaya sıralanan cinayet haberlerinin ardından gelen "haftanın komik videoları" köşesi, toplumsal bir duyarsızlığın aynası. Şiddet artık bir içerik türüne dönüştü. Sosyal medyada her olay, önce sansürsüz yayımlanıyor, ardından da viral oluyor. İnsanların acısı, başka insanların akşam kahvesine meze yapılıyor.

Bu da bir tür alışma, uyuşma yaratıyor. Cinayet haberlerine artık şaşırmıyor, yalnızca "bu sefer hangi şehir?" diye soruyoruz.

Ekonomik Kriz ve Umutsuzluğun Karanlığı

İşsizlik, yoksulluk, borç... Tüm bunlar toplumu sinirli, öfkeli ve umutsuz bir hale getiriyor. Gelecek tahayyülü kalmamış bireyler için şiddet, bir boşalma yolu olarak görülmeye başlıyor. Ayrıca geçim sıkıntısı içindeki bireyler için yasa dışı yollar, "çıkış kapısı" gibi sunuluyor.

Kimi gençler için çetelere katılmak, birkaç bin lira için tetikçilik yapmak, hayatta kalmanın alternatifi haline geliyor. Eğitim sisteminin, sosyal politikaların yetersizliği ise bu döngüyü kırmakta yetersiz kalıyor.

Siyasal Dilin ve Kutuplaşmanın Etkisi

Siyasetçilerin birbirlerine hakaret ettiği, "ötekileştirme"nin günlük dil haline geldiği bir ülkede, halktan "birlik" beklemek safdillik olur. Yukarıda kavga varsa, aşağıda savaş çıkar. Nefret dili, kutuplaşma ve düşmanlaştırma kültürü, toplumsal şiddeti körüklüyor.

İnsanlar artık birbirini "komşu" değil, "karşıt" olarak görüyor. Bu zihinsel ayrım, fiziksel şiddeti meşrulaştıran bir zemin hazırlıyor.