Sesini duyurmak, bazen sadece bir cümleyle, gürültüyü aşmak ise cesaretle mümkün olur. Toplumun vicdanı, susanların değil, soranların gücündedir…
Bir haber yazmak… Sadece birkaç satır, belki ama her satırda uzun saatlerin, yoğun düşüncelerin ve vicdanın izleri var. Bu kelimeler, birey için değil, toplum için yazılır. Amacın sadece doğruyu ortaya koymak, bir farkındalık yaratmak ve belki de bir uyanışa öncülük etmektir. Ama ne yazık ki, o haber duyulmuyor. Okunmuyor. Paylaşılmıyor.
Oysa aynı toplum, birkaç saniyelik TikTok videosunda anlam yüklü olmayan dansları, gereksiz meydan okumaları milyonlarca kez izliyor, tartışıyor, yüceltiyor.
İnsan soruyor, merak ediyor:
Bu kadar hassas, bu kadar düşünen insanlar nereye kayboldu?
Herkesin bir derdi varken, kimse sorumluluk almak istemiyor. Peki, bu kadar mı duyarsızlaştık? Yoksa sadece susuyor muyuz?
Çoğu zaman yakın çevremiz bile şüpheyle yaklaşır; “Kim okuyacak ki?”, “Bu işten bir şey çıkmaz…” derler. Ama unutmamalıyız ki, toplum dediğimiz şey, bireylerin yansımasıdır. Sen vazgeçersen, ben susarsam, biz kaybolursak, geriye ne kalır?
Bilinçli bir toplum bir anda, kendiliğinden oluşmaz. Bunun için mücadele gereklidir. Bilgiyle, kalemle, dirençle… Ancak ne yazık ki, bu çağda doğruyu söyleyen sözler, gürültülerin arasında kaybolup gider. En fazla ses çıkaran duyuluyor, en çok bağıran değerli sayılıyor.
Ama buna rağmen pes etmeyeceğiz. Çünkü dünyayı değiştirenler susanlar değil, soranlardır. TikTok’ta dans edenin milyonlarca izleyicisi olabilir, fakat bir cümle gerçekliğini gösterdiğinde, zamanı geldiğinde bir milleti ayağa kaldırabilir.
Bazen tek bir yazı, bir haber, bir cümle yeter. Ve o cümleyi yazacak birinin hala var olması, bizim için umut kaynağıdır.