Bu topraklar, binlerce yıldır farklı inançlara, dillere, kimliklere ev sahipliği yaptı. Aynı sofraya oturduk, aynı suya kandık, aynı mezarlıklarda gözyaşı döktük. Hangi partiye oy vermiş olursak olalım, ister Müslüman, ister Hristiyan, Alevi, Yahudi ya da inanmayan bir birey olalım; bu ülkenin eşit yurttaşlarıyız.
Farklılıklarımızla bir arada yaşayabilme gücünü yitirdiğimizde, bize kalan sadece korku, kuşku ve karanlık olur. Son dönemde sosyal medyada giderek artan ve toplumu ayrıştırmaya hizmet eden ‘cadı avları’, yalnızca bireyleri hedef almıyor; bir arada yaşama kültürümüzü, kardeşlik hukukumuzu da zedeliyor.
Hiç kimse düşüncesinden, oy verdiği partiden, inancından ya da yaşam tarzından ötürü hedef gösterilmemeli. Zira hepimizin bir gün ihtiyaç duyacağı şey adalettir. Ve adalet, kokusu alınmazsa, bir toplumun en sessiz çığlığı haline gelir.
Kimin ne söylediğinden çok, neyin üzerine basarak söylediği önemlidir. Bugün sustuklarımız, yarın bizi susturabilir. Hukukun, vicdanın ve insan onurunun herkes için eşit işlediği bir ülke özlemimiz varsa, önce dilimizi düzeltmeli, sonra kalbimizi temizlemeliyiz.
Barış, sadece savaşın olmayışı değildir. Barış, insanın kendi kimliğiyle korkmadan var olabilmesidir.
Kendimiz için değil, çocuklarımız için:
Cadı avlarına son verelim.
Farklılıklarımızla barış içinde yaşamak mümkün.
Yeter ki birbirimize bakarken nefret değil, merhamet taşıyalım.