Haziran ayının ortası artık bizim için sadece yazın başlangıcı değil, bir kuşağın kaderinin bir hafta sonunda şekillendiği, milyonlarca genç için terli kalemlerin, çalan zillerin ve sıkışmış hayallerin zamanı.

Geçtiğimiz hafta sonu önce LGS, bir sonraki hafta da YKS… Bir milyondan fazla çocuk, iki milyona yakın genç… Kimi elinde kalemiyle sorularla boğuşurken, kimi dışarıda ellerini göğe açmış annesinin gözyaşlarıyla... Bu yalnızca bir sınav değil; bu, yıllarca süren hazırlığın, sistemin, beklentilerin ve hatta sosyal eşitsizliklerin en çıplak hali.

Sorulması gereken asıl soru şu: Biz bu sınavları neye dönüştürdük? LGS artık bir yerleştirme değil, açık açık bir "eleme sistemi." Sınavla öğrenci alan okulların sayısı sınırlı; yani çoğunluk baştan dezavantajlı. YKS deseniz, gençler bir gün TYT’de "bir dakikada kaç paragraf okunur?"un sınavına giriyor, ikinci gün AYT’de hayati tercihleri için tarih ezberliyor. Bu sınav maratonunun zekâdan çok hıza, bilgiden çok belleğe, yetenekten çok stratejiye dönüştüğünü düşünüyorum.

Hatta bu sadece bir öğrencinin sınavı değil, aynı zamanda ailenin sınavı ve bir eğitim sisteminin nasıl olduğunu yansıtan bir boy aynası. “Çocuk gece uyanıyor, sınavda tuvaletim gelirse ne olacak diye panik atak geçiriyor” diyen bir veliyle konuştum. Bir başkası çocuğunun iki yıl boyunca sinemaya gitmediğini anlattı. Haksız mı? Hayır. Çünkü bu sistem “senin yerin için bin kişi yarışıyor” diye diye küçücük çocukların, halihazırda ergenliğin top noktasında olan gençlerin sırtına taşıyamayacakları bir yük, bir kamçı gibi.

Bu sınavların bir başka yüzü de sosyal adaletsizlik. Sosyal adaletsizlik diyorum çünkü bu ülkenin en mühim sorunlarından biri yoksulluk. Özel ders, etüt, rehberlik, kaliteli okul, güçlü öğretmen... Bunların tamamı ekonomik imkânlarla doğrudan ilişkili. Dolayısıyla yarışa eşit başlanmıyor. Bir ilçede LGS’ye giren çocuk, belki hayatında ilk kez sınav salonu kadar büyük bir sınıfa girdi. Diğeri, yıl boyu robotik kodlama eğitiminden sonra sınav sorularına kafa yordu.

Eğitimde sınavı kaldırmak mümkün değil belki ama sınavı merkeze koymaktan vazgeçebiliriz. Çocukların başarılarını tek bir güne indirgemek yerine, uzun vadeli ölçme-değerlendirme sistemleri, proje odaklı yönlendirme modelleri ve bireysel yetenekleri merkeze alan eğitim politikaları gerekiyor. Sınavla değil, yönlendirmeyle, korkuyla değil, rehberlikle yürünen bir sistem hayal ediyorum