Demokrasi, liderlerin gölgesinde değil halkın iradesiyle nefes alır; çözüm ön seçim ve dönem sınırında yatıyor.

Artık yeter! Bu ülkenin asıl derdi, siyasi partilerin halkın önüne koyduğu dayatmalardır. Türkiye’de gerçek bir demokratik düzen istiyorsak, işe Siyasi Partiler Yasası’nı kökten değiştirmekle başlamalıyız. Çünkü bugün hangi sandık kurulursa kurulsun, adayların kaderi birkaç genel başkanın dudaklarının arasından çıkacak iki kelimeye bağlı. Bu da temsilin özünü sakatlıyor.

Çözüm aslında hem basit hem de hayati: Ön seçim. Evet, adayları parti tabanı belirlemeli. Milletvekili de, belediye başkanı da, muhtar da, liderin takdiriyle değil, halkın iradesiyle seçilmeli. Demokrasi dediğimiz şey, yukarıdan aşağıya değil, tabandan yükselen bir sesle anlam bulur.

Üstelik mesele sadece siyasette bitmiyor. Başkanlık makamı hangi kurumda olursa olsun, ister sendika, ister meslek odası, ister büyük kuruluşlar, en fazla iki dönemle sınırlandırılmalı. Çünkü koltuğa yapışıp onu ömür boyu “mülkü” gibi gören bir anlayış, yenilenmenin ve gelişmenin önündeki en büyük engel.

Etrafımıza bakıyoruz; “halk bırakmıyor” bahanesiyle yıllarca koltuğu terk etmeyen yöneticilerden geçilmiyor. Hatta aynı kurumda ikinci kez emekliliğe bile tanık oluyoruz. Bu tablo, demokrasi adına bir utançtır. Koltuk sevdası, gençlerin, taze fikirlerin ve yeniliklerin önünü kesmektedir.

Demokrasi, değişimle, yarışla, yenilenmeyle güzelleşir. Bir kişinin gitmesiyle düzenin bozulacağı düşüncesi, aslında o yapının demokratik işleyişten ne kadar uzak olduğunun itirafıdır. Hiç kimse vazgeçilmez değildir. Siyaset de, sendikalar da, meslek örgütleri de kişilerin değil, toplumun ortak çıkarları için vardır.

Gerçek reform, yasaların şahıslara değil, ilkelere hizmet etmesiyle mümkün olur. Bu yüzden Siyasi Partiler Yasası değişmeli, ön seçim şartı getirilmelidir. Aynı zamanda tüm başkanlık makamları için dönem sınırı uygulanmalıdır. Aksi halde demokrasi, yalnızca sandığa gidip oy atmaktan ibaret, içi boş bir dekor olarak kalır.