İnsanların sıradan gereklerinin karşılanması olarak görülmekte olan pek çok eylem, bu evren üzerinde mikro ölçekten makro ölçeğe yansıyan pek çok olumsuz etkiye sebep olmaktadır. Dengeli bir çevrenin kabul edilebilir değerleri artık yerini geleceği tehdit eden değerlere bırakmıştır. Bu nedenle, çevre ile dost stratejiler belirlemek ve uygulanmasını sağlamak kaçınılmaz olmuştur. Bu nedenle mimarlar, 'sürdürülebilir çevreler' tasarlamak ve üretmekle yükümlüdürler. Mimarlıkta yapma çevre tasarımının amacı, insanların sınırsız ihtiyaç ve isteklerini karşılarken aynı zamanda insanlığın ve doğanın devamını sağlamak olmalıdır. Tasarlanan çözüm ise mevcut yaşam alanlarında, doğal kaynakların minimumda kullanımı neticesinde maksimum faydayı sağlamak yöntemiyle; küresel ısınmayı, kirlenmeyi ve çölleşmeyi büyük oranda azaltmış olacaktır. Bio-iklimsel tasarıma olan bu eğilim, çevre sorunlarının çözümünde ortaya çıkan doğal ve çağdaş bir sonuç olup bu yaklaşımıyla mimarlık, sürdürülebilir çevre bilincinin topluma iletilmesinde de önemli bir rol oynamaktadır.Bu bilinçten hareketle çok katlı konut binalarında bio-iklimsel tasarımların uygulamaları yurtdışında giderek artmakta, ülkemizde de son dönemlerde özellikle İstanbul ölçeğinde örnekleri çoğalmaktadır. Bio-iklimsel mimarlığın ve sürdürülebilirliğin yöntemlerine bağlı kalarak, bölgesel doğal koşulların da göz önünde bulundurulmasıyla yeni projelerin hayata geçirilmesi dünya ve insanlık için büyük önem arz etmektedir. Bio-iklimsel mimarlığın somut bir kavram olarak değer kazanması ve içinin doldurulması adına daha fazla mimari ürünün ortaya koyulması gerekmektedir. Mimarlığın, bio-iklimsel yaklaşımlar doğrultusunda; "doğumundan ölümüne kadar biosferin ekolojik sistemlerine zarar vermeden, katkı koyarak eklemlenebilecek, tasarrufa, dönüştürerek kullanmaya, zararlı atık üretmemeye özen gösteren çevreler" oluşturması gerekmektedir. (Arslanoğlu, 2008)