Antalya’da peş peşe yaşanan 4,3 ve 4,9 büyüklüğündeki depremler, Akdeniz fay hattındaki hareketliliği tekrardan gündeme taşıdı. Konuyla ilgili Çukurova Gazetesi’ne konuşan TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Mersin İl Temsilcisi Jeoloji Yük. Müh. Erkan Demir, 6 Şubat depremlerinden sonraki fay hatlarında biriken enerji durumlarının değiştiğini söyledi. Erkan, “6 Şubat 2023 depremleri nedeniyle hem bölgesel düzeyde hem de Mersin ilini etkileyebilecek fay hatlarında biriken enerji durumlarının önemli ölçüde artarak değiştirdiğini söyleyebiliriz. Bu durum Adana ve Hatay’da 6 üzeri büyüklüklerde yaşanacak olası depremler ile Mersin’i özelliklede jeolojik açıdan kötü zemin koşullarına sahip kıyı şeridini olumsuz etkileyecektir. Denetimsiz ve mühendislik hizmeti almamış yapılar, bina ve kullanılan malzeme ömrünü tamamlamış 50 yaş üzeri yapılar, kıyı şeridinde alüvyon zemin üzerine gerekli önlem alınmadan yapılan çok katlı yapılar, sıvılaşma riski olan alanlarda inşa edilen yapıların olası depremlerle hasar görmesi ve yıkılması kaçınılmazdı” dedi.

“Mevcut yapılaşmanın yüzde 25’i risk altındadır”

Mersin’in yeterli düzeyde jeolojik açıdan araştırılmadığını söyleyen Erkan, “Mersin ilinin depremselliğini genel olarak Ölüdeniz Fay Zonu, Doğu Anadolu Fay Zonu, Kıbrıs Yayı, Adana’daki fay sistemleri, Ecemiş Fay Zonu ve Akdeniz içerisinde yer alan faylar belirlemektedir. Bu fay sistemlerinde olan depremlerde Mersin kentinin şiddetli bir şekilde sarsıldığı 6 Şubat 2023 depremlerinde anlaşılmıştır. Tarihsel kayıtlarda Antakya civarında meydana gelen bir deprem (MS 525 veya 526) sonucu bölgenin önemli bir liman kenti olan Soli Pompeipolis kenti (bugünkü Viranşehir Mahallesi) büyük oranda yıkıldığı belirtilmiştir. Bu durum Mersin kentinin bir deprem kenti olduğunu göstermektedir. Kentimizin; Yıkıcı hasar yaratabilecek aktif fay hatlarına yakınlığı, çok kötü zemin koşullarına sahip kıyı şeridine inşa edilmesi, sıvılaşma nedeniyle zeminden kaynaklı deprem dalgalarını büyütme etkisi ile mevcut yapılaşmanın yüzde 25’i risk altındadır. Deprem tehlike haritaları Mersin’de yaşanmış tarihsel deprem kayıtlarının aksine gerçeği yansıtmayacak ölçüde yetersiz çalışma ile yapılmış haritalardır, güncellenmesi gerekmektedir” ifadelerini kullandı.

“Her seferinde ağır faturalar ödeyen bir ülkeyiz”

Demir, 2023 depremlerinin ardından kamu kurumları ve belediyelerin afet hazırlığı konusundaki eksikliklerinin ortaya çıktığını dile getirerek, “2023 depremleri deneyimi ile; Yaşadığımız her afet olayında, daha önce hiçbir afet olayı yaşamamış gibi afetlere her seferinde hazırlıksız yakalanan ve her seferinde ağır faturalar ödeyen bir ülkeyiz. Sadece insanı odağına alan değil, tüm doğal çevre ve varlıkların afet güvenliğine odaklanan bir “Ulusal Afet Risk Yönetimi” olmadıkça yaşanacak afetler ile ağır faturalar ödemeye devam edeceğiz. Belediyeler ve kamu kurumlarının afetlere hazırlık konusunda yeterli çalışma yaptığını, gerekli özeni gösterdiğini ve bu konuda gerekli duyarlılığa sahip olduklarını düşünmüyorum” diye konuştu.

İşyeri Açma Ruhsatlarında Yeni Dönem
İşyeri Açma Ruhsatlarında Yeni Dönem
İçeriği Görüntüle

“Kıyı şeridinin yapı stoğu riskli”

Jeoloji Mühendisleri Odası’nın geçtiğimiz yıl hazırladığı zemin ön araştırma raporuna göre Mersin sahil şeridindeki yapı stoğunun risk taşıdığını belirten Demir, “Mersin özelinde odamızın geçen yıl hazırladığı bir rapor ile sahil şeridinin zemin risk ön araştırmasını yaptık. Bu rapordan hareketle özellikle kıyı şeridinin yapı stoğu hakkında iyi sonuçlar ortaya çıkmadı. Mersin yapılaşma stoğunun yaklaşık yüzde 50’sinden fazlası kıyı şeridinde yer almaktadır. Bina ömrü, zemin durumu, yeraltı su seviyesi, sıvılaşma riski, çok katlı olması, mühendislik hizmeti almamış olması gibi faktörlerle sahil şeridinin büyük bir kesimi için ciddi risk olduğunu söyleyebiliriz. Deprem dalgaları bu tür zeminler tarafından büyüterek binalara iletilir. Alüvyon zeminlerde aynı zamanda zemin büyütmesi olarak tanımlanan olay meydana gelir ve alüvyon zemin üzerindeki yapılar kaya üzerindekilere göre depremi daha şiddetli olarak hissederler ve hasar alırlar” dedi.

Riskli yapıların belirlenmesi için öncelikle zemin araştırmalarının yapılması gerektiğini ifade eden Demir, “Riskli binaların tespiti için ilk olarak zemin durumu araştırılması gerekir. Bu kapsamda sondajlarla alınacak numune ve deneylerle zemin türü belirlenmeli, yeraltı su seviyesi ölçülmeli, zemin durumuna göre sıvılaşma analizi yapılmalıdır. Ardından yapının temel tipi ve derinliği tespit edilmelidir. Mevcut yapının projesi ile uygulama karşılaştırılmalıdır. Yapıdan demir ve beton numune alınarak dayanımları hesaplanmalıdır. Bina yaşı, korozyona maruz kalma, yeraltı suyu etkisi, kullanılan malzeme kalitesi vb. ile risk analizi yapılmalıdır” diye konuştu.

Demir; Mersin’deki deprem riskine karşı en kritik uyarının adım atılması olduğunun altını çizerek, “Yaşam alanlarımız toplu mezarlıklara dönüşmeden önlem almalıyız, harekete geçmeliyiz. 2023 de enkaz altında kalan bizler de olabilirdik. Depremlere karşı dirençli kentler kurmak zorundayız” şeklinde konuştu.

“Deprem Master Planı’nı acil olarak hazırlanmalı”

Mersin’de acil bir şekilde yapılması gerekenleri sıralayan Demir, “Mersin için Deprem Master Planı’nın acil olarak hazırlanması, bu plana uygun kentsel dönüşüm veya iyileştirme çalışmalarının yapılması, yeni yerleşim yerlerinin belirlenmesi; sürdürülebilir sanayi, lojistik, enerji, tarım, su kaynakları yönetimi ve turizm stratejilerinin belirlenmesi gerekmektedir. Kıyı kesimlerinde yüksek katlı yapılaşmaya gidilmemeli, verimli tarım topraklarının imara açılması yasaklanmalı ve kent yerleşimi kıyıdan uzak kuzey bölümlere kaydırılmalıdır. Sıvılaşma riski bulunan bölgelerdeki 1999 öncesi yapılan ve mühendislik hizmeti almayan alanların kentsel dönüşüm süreçlerinin hızlandırılması ve yapı stoğunun depreme dayanıklı hale getirilmesi gerekmektedir.

Yerel yönetimlerin etkin ve verimli bir afet risk azaltma ve müdahale hizmeti için yereldeki çalışmaların ana aktörü ve koordinatörü olmasının sağlanması için gerçekçi adımlar atılmalı; afet yönetim döngüsündeki kalıcı konut alanı seçimi, kamulaştırma gibi iş ve işlemlerin karar süreçlerinde afetzedeler başta olmak üzere o bölgede yaşanan tüm bireyler ile meslek odalarının katılımına açık olmalıdır.

Depremler ile oluşan hasarlar değerlendirildiğinde yanlış yer seçimi, fay hatları üzerine ve zemin koşullarına uygun yapılmayan yapılar, düşük yapı kalitesi, yapı üretim süreçlerindeki denetimsizlik, zemin büyütmesi ve sıvılaşma gibi unsurlar büyük yıkıma sebep olmuştur. Bu unsurların tamamını göz önünde bulundurursak deprem zararlarını en aza indirgeyebiliriz. Bu durum kentsel alanların yer seçiminde zemin özelliklerinin dikkate alınıp mikro bölgelendirme çalışmalarının önemini ortaya koymaktadır. Afete yol açan jeolojik kırılganlıklar araştırılmalı, tehlike ve risk haritaları üretilmeli, arazi kullanımına ve yapılaşmaya yönelik kısıtlayıcı kararlar geliştirilerek mekânsal planlamaya mutlaka entegre edilmelidir.

Herkesin işini bilime, tekniğe ve yasalara uygun yaptığı hesap verebildiği bir yapı sürecinde bina öldürmez” dedi.

Muhabir: Cansu Aydın