Yeryüzünün en büyük felaketlerinden birini yaşadı güzel ülkem. Mahvolduk, kahrolduk. Yüzyılın en büyük felaketinde yaşadığımız travmanın yanında, koordine olamama, beceriksizlik, liyakatsizlik, umarsızca kadercilik her şey var. 7.7 ve dokuz saat arayla 7. 6 büyüklüğünde olan deprem bizi hepimizi yıktı geçti. Derin acılar yaşıyoruz. Yüreğimiz kanıyor. Bir önceki yazımda "depremler öldürmez binalar öldürür" demiştim. Maalesef afetin üzerinden 1 hafta geçti bölgeden gelen haberler, yine aynı, ders alınmayan olaylar, hareketler, rant düşkünü bir avuç insanın geleceğimizi karartma cehaleti, yok canım bize bir şey olmaz safsatasını çok acı bir tecrübe ile ne hazindir yine yaşadık. Demirden çal, betondan çal, deniz kumu kullan sonuç Malatya'da 1 yıl veya 2 yıl önce yapılan binalar çöktü, yıkıldı. Hatay da 3-4 yıl önce yapılan binalar, siteler yerle bir. Ya içinde depreme yakalanan insanlar. Onlar yok artık. Doğrudur;1999 Marmara depreminden 3 kat daha etkili bir deprem. Doğrudur Hiroşima`ya atılan atom bombasının 2 bin kat daha büyük bir deprem. Ancak tıpkı Japonya ya da deprem kuşağında olduğunu bilen bunu her daim yaşayan ABD /SanFranisko eyaleti gibi daha radikal tedbirlerle '9' büyüklüğündeki depremlere karşı binalar üretmek, teknik anlamda inşaat yapanların onlara izin verenlerin boynunun borcu olmalı. Madem ülkemizin her bölgesi deprem kuşağında, madem deprem ile yaşamak zorundayız; o halde bizleri yönetenler, belediyeler bu konularda daha radikal ya da daha caydırıcı tedbirler, yaptırımlar uygulamalıydı. Baksanıza öylesine liyakat konusu etkilenmiş eksik bırakılmış ki toplanan yardımlarla ilgili yine bir organize koordine boşluğu, eksikliği var. Hangisine yanalım giden canlar, bölgenin tarihin kültürün Gastronomi kültürünün yerle bir olması, yeniden bilinçli depreme dayanıklı bir inşa için harcanması gereken milyar dolarlar. İnanın çok zor zira hepimizi etkileyecek bir afetten söz ediyoruz. Geçtiğimiz pazar günü haberlerden bir haberci olarak canım çok sıkıldı üzüntüm sonsuz bu yüzden evden dışarı attım kendimi, sahilde 10 kilometre kadar yürüdüm, inanın insanların konuştuğu tek konu deprem felaketi. Bir de Mersinimiz öyle bir yer ki, K. Maraş, Hatay, Adıyaman, Diyarbakır, Ş. Urfa, Malatya'dan, Osmaniye, Adana, Gaziantep'ten gelmiş yerleşmiş kişiler olarak uzun yıllardır göç ile gelen kişilerin yani hepimizin akrabaları var orada, oralarda. Ve çok moral bozucu günlerden geçiyoruz, hepimiz derinden etkilendik, çocuklar dahil yakın gelecekte de derinden etkileneceğiz. Pandemi 2 yıl sürdü orada ayrı bir travma yaşadık, keza hala devam eden ekonomik buhran, hayat pahalılığı, yaşam zorluğu devam ederken bir de bölgemizde 13 milyon insanı etkileyen yani Hollanda kadar yüz ölçümü kadar olan bir bölgeyi etkileyen yıkıcı bir deprem. Uzmanlar şehirlerin yeniden inşasının 10-15 yılı bulabileceğini belirtiyorlar. Ya K.K.T.C den bile hissedilen depremin bıraktığı yaşadığımız psikolojik sarsıntı ya ölen on binlerce insan ya maddi, manevi kayıplarımız. Velhasıl neresinden bakarsanız bakın işimiz çok güç. Oysa 1999 Marmara depreminden sonra pek çok deprem (Elazığ, Düzce, Van, Ceyhan) yaşanan ülkemizi yönetenler AFET bakanlığı kurmalı, her şehrin afet master planını yerinde kontrol etmeli, çalan çırpanlara ağır cezalar uygulamalıydı. Ama yaşadıklarımızdan ders almamak, bize bir şey olmaz yaklaşımı ile kadercilik ile bütünleştiğinde bir de popülizm ve oy kaygısı ile çıkarılan imar affı! buna güvenen bir vurdum duymaz eda ile yazılı kuralların, yasaların hiçe sayıldığı bir konuma geliyorsunuz ne yazık ki. Bakın dostlar; uzmanlarla TV'de röportaj yaptıkça bize söyledikleri şu. "Coğrafya dersi kaldırıldı. Jeoloji dersi mutlak derslere konulmalı. Mikro bölgelendirme haritası hayata geçmeli.. Belediyeler risk analizi, riski azaltma çalışmaları yapmalı" demekteler. Bu anlamda en önemlisi, madem depremle yaşamayı öğrenmeliyiz; Kahramanmaraş merkezli deprem olacağını 2 yıl önce söyleyen Bilim insanları afet konusunda neler söylüyor, ne tür uyarılar yapıyor kaale alınmalı. Hiç olmazsa böylesi bir öğretiden sonra. Konuşmasında soruya cevap verirken "Doğa ile yarışmak, onu alt etmek mümkün değil" dedi bir hocamız. Çok doğru; doğanın canına okuduk, küresel ısınma, heyelan, deprem usulüne uygun olamayan betonlar dik dik koca koca. Yani hor kullandık çevreyi, tabiatı, dolayısı ile insan olarak suçluyuz. Yazılacak söylenecek çok şey var ama deprem afet bölgesini izledikçe kahroluyorum.
Bu manada eğer yüzyılın en büyük felaketini üzerimize karabasan düşecek şekilde hissettiğimiz böylesi bir depremden sonra yine Cek, caklarla günlerimizi geçirmeye devam edeceksek, yine popülizm yapacak ve günü kurtaracaksak, yine ranta izin vermeye devam edeceksek, yine 7 yıl sonra ülke ekonomisinin yüzde 40-45 'ini ilgilendiren olası İstanbul depremini önemsemeden! yaşamaya devam edersek ve bize bir şey olmaz diyenler olarak vurdumduymaz şekilde yönetmeye, yaşamaya devam edecek olursak onlara tek kelime söylüyorum "yazıklar olsun".