Ekmen konuşmasında, Mersin’in zeytincilikteki özel konumuna değinerek, “Mersin’imizin Mut ilçesi, 14 milyon zeytin ağacıyla Türkiye’de ilk 10’da yer alan bir üretim havzasıdır. Bölge, Toroslar’ın eteklerinde, altında Göksu Deltası ve onun da altında Akdeniz’in bulunduğu çok özel bir mikroklimatik yapıya sahiptir. Bu sayede zeytinlerimiz hastalıklardan uzak, ilaç kullanılmadan yetişmektedir. Eğer yerel ve merkezi idare bu konuya özel bir gündemle eğilirse, bölgedeki zeytinlerin organik olarak sertifikalandırılması kaçınılmaz olacaktır” dedi.
Zeytinyağı üretiminde %35 oranında düşüş yaşandı
Mut Ziraat Odası Başkanı Muharrem Yılmaz ve Mutlu zeytin üreticisi Ali İhsan ile yaptığı görüşmelerde üreticilerin güncel durumunu da aktaran Ekmen, zeytinyağı üretimindeki verim kaybının boyutuna dair uluslararası veriler paylaşarak, “Zeytinyağı konusu gündeme geldiğinde, AK Parti’li arkadaşlar haklı olarak 2002’de 90 milyon olan zeytin ağacı sayısının bugün 200 milyonu aştığını vurguluyor. Ancak bu yıl Türkiye hem kuraklık hem de don olaylarının etkisiyle 2024’e kıyasla zeytinyağı üretiminde %35 oranında düşüş yaşadı. Uluslararası Zeytin Konseyi’nin 27-28 Ekim tarihlerinde Madrid’de yaptığı toplantılarda, dünya genelinde en yüksek verim kaybının Türkiye’de gerçekleştiği açıklandı. Fas’ta üretim %35 artarken, Türkiye’de %43’lük düşüşle en sert gerilemenin yaşandığı belirtildi” açıklamasında bulundu.
İspanya 4-5 avro maliyetle üretirken biz 200 lirayı aştık
Ekmen, Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi Başkanı Mustafa Tan’ın paylaştığı verilere atıfta bulunarak, “Türkiye’nin bu sezon zeytin üretiminin 2 milyon 450 bin ton olması bekleniyor. Bunun 740 bin tonu sofralık, kalan 1 milyon 710 bin tonu ise yaklaşık 310 bin ton zeytinyağına dönüşecek. Bu da %35’lik bir kayba karşılık geliyor. Elbette bazı önlemlerle bu hasar azaltılabilirdi ancak tabloda kuraklık ve don olaylarının belirleyici olduğu açık. Girdi fiyatları hızla artıyor; 1 litre zeytinyağının maliyeti 200 liraya kadar yükselmiş durumda. İspanya’da üretim maliyetleri 4-5 avro seviyesindeyken Amerika, Japonya ve Kanada pazarlarında rekabet eden İspanyol, Yunan ve İtalyan üreticilerle Türk üreticilerin aynı koşullarda yarışması neredeyse imkânsız hale geliyor. Şüphesiz rekolte düşüşü önemli bir başlık; ancak bu düşüşün etkisiyle gıda enflasyonunu kontrol altına almak için yapılması gereken en temel adım -Genel Başkanımız Sayın Ali Babacan’ın da sık sık vurguladığı gibi- girdi maliyetlerinin düşürülmesi ve üretici ile ihracatçının, dünyadaki emsalleriyle rekabet edebilecek şekilde desteklenmesidir” dedi.
Üretici ve ihracatçı desteklenmezse tablo ağırlaşacak
Ekmen, Türkiye’nin zeytinyağında destekleme politikasının yetersiz olduğunu vurgulayarak, “Türkiye, zeytinyağında ilk destekleme primini 1998 yılında litre başına yaklaşık 40 sent olarak vermeye başladı, sonraki yıllarda bu destek TL’ye çevrildi. 2024 yılında ise İspanya kendi üreticisine ton başına 1,2 avro destek sağlarken Türkiye yalnızca 3 sent destek veriyor. Bu düzeyde bir destekle ne üreticinin ne de ihracatçının rakipleriyle rekabet edebilmesi mümkün değil. Alınması gereken önlemler bellidir: Birincisi, üretim %35 düştü diye ithalatın kapısını açmayın. Bu, üreticinin elindeki ürünü daha da değersiz hale getirir. İkincisi, doğrudan üreticiye ve ihracatçıya özel destek paketleri açıklanmalıdır ki biri üretmeye devam edebilsin, diğeri de ürününü dünya piyasasında rekabet edebilir koşullarda sunabilsin. Ayrıca ormanlık alanlarda bulunan zeytinliklerin yasal statüye kavuşturulması ve bu alanlarda üretimin sürdürülebilir hale getirilmesi büyük önem taşıyor. Gübre, işçilik, enerji, ambalaj ve nakliye gibi temel gider kalemlerinde hem üretici hem de fabrikacı, kaynağında desteklenmelidir. Bu tedbirlerin vakit kaybedilmeden hayata geçirilmesi şarttır. Şubat ayında yaşanan don felaketine ilişkin ödemelerin ancak bu ay yapılmaya başlanması, böylesi gecikmelerin tabloyu daha da ağırlaştırdığını açıkça göstermektedir” ifadeleriyle sözlerini tamamladı.




