Mersin’in Toroslar’a yaslanmış köylerinde zaman, kentlerin gürültüsünden bağımsız bir ritimde akıyor. Yüksek rakımlı dağ köylerinde, televizyonun sesi yerine hâlâ insan sesleri yankılanıyor. Betonun ve ekranların egemen olduğu modern şehirlerde unutulan duygular, burada hâlâ kelimelere dökülüyor. Bu topraklarda yas tutulurken sessizlik değil, ağıtlar konuşuyor. Her bir ağıt, hem bir insanın acısı hem de bir toplumun hafızası anlamına geliyor.

MFD’de “İspir’den Verçenik’e” Fotoğraf Gösterisi Büyük İlgi Gördü
MFD’de “İspir’den Verçenik’e” Fotoğraf Gösterisi Büyük İlgi Gördü
İçeriği Görüntüle

Ağıt geleneği, Türk kültürünün en eski sözlü anlatım biçimlerinden biri. Kökeni Orta Asya’ya, İslamiyet öncesi dönemdeki yuğ törenlerine kadar uzanıyor. O dönemlerde ölenlerin ardından “sagu” denilen şiirler söylenirdi. Zamanla bu gelenek, Anadolu’ya taşınarak farklı biçimlerde varlığını sürdürdü. Mersin’in Toroslar köylerinde ise bu gelenek neredeyse hiç değişmeden bugüne ulaşmayı başardı.

DUYGULAR MÜZİKLE AKTARILIYOR

Mersin’de Asırlardır Süren Gelenek Yok Olma Tehlikesiyle Karşı Karşıya!-1

Tarsus’tan Anamur’a uzanan geniş coğrafyada ağıt, yalnızca bir ölüm töreninin parçası değil. Gelin uğurlarken, askere giden genç için, hatta bir köylünün sevdiği hayvanını kaybettiğinde bile ağıt yakılıyor. Bu geleneğin yaşayanları, duygularını müzikle anlatmayı sürdürüyor.

Mersin’in dağ köylerinde ağıt, hem bir sanat hem de bir ifade biçimi. Her dize, Toroslar’ın taş yollarında yankılanan bir hikâyeyi anlatıyor. Kimi zaman bir annenin oğluna, kimi zaman bir kadının giden eşine, kimi zaman da bir köyün tüm geçmişine dair izler taşıyor.

GELENEĞİN TEMEL TAŞIYICILARI

Mersin’de Asırlardır Süren Gelenek Yok Olma Tehlikesiyle Karşı Karşıya!.Jpg

Bu geleneğin temel taşıyıcıları “ağıtçılar” olarak biliniyor. Ağıt söyleme geleneğini sürdüren bu kişiler, çoğunlukla kadınlardan oluşuyor ve köyün sözlü hafızasını koruma görevini üstleniyor. Ağıtçılar, cenaze evlerinde, köy meydanlarında ve mezarlıklarda ezbere ya da doğaçlama şekilde ağıt söylüyor. Söylenen ağıtlar, yalnızca bir yas ifadesi değil, aynı zamanda toplumsal dayanışmanın da bir göstergesi olarak kabul ediliyor.

Ağıtçılar genellikle kendi yaşadıkları kayıpların ardından bu geleneği sürdürmeye başlıyor. Bir ağıtçının ifadesine göre, ilk ağıdını kardeşi için söylediğini ve sonrasında bu geleneği yaşatmaya devam ettiğini belirtiyor.

KÜLTÜR KAYBOLMA TEHLİKESİYLE KARŞI KARŞIYA

Ne yazık ki bu kadim kültür, kentleşme ve göçle birlikte kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya. Mersin’in merkez ilçelerinde, apartman bloklarının arasında bu seslere yer kalmamış durumda. Genç kuşaklar, ağıtların ne anlama geldiğini bile bilmiyor. Uzmanlara göre, kültürel mirasın kaybolması sadece bir geleneğin değil, toplumsal hafızanın da silinmesi anlamına geliyor.

Bu nedenle Mersin’de bazı akademisyenler ve yerel kültür dernekleri, ağıtları kayıt altına almaya başladı. Ses kayıtları, fotoğraflar ve yazılı metinler, bu seslerin tamamen yok olmaması için arşivleniyor. Şu ana kadar 130’un üzerinde farklı ağıt metni derlendi.

YAŞAYAN BİR KÜLTÜR ATLASI

Mersin’de Asırlardır Süren Gelenek Yok Olma Tehlikesiyle Karşı Karşıya

Toplanan ağıtlar, farklı temalar etrafında şekilleniyor. Ölüm, ayrılık, hastalık, düğün, askerlik ve hayvan kayıpları gibi konular, ağıtların en sık işlediği temalar arasında yer alıyor. Ağıtlarda yalnızca acı değil, gündelik yaşamın detayları da yer buluyor. Evlerin düzeni, yöresel bitkiler, meyveler ve kullanılan eşyalar dizelerde kendine yer ediniyor.

Bazı ağıtlar zaman içinde türkü, mani veya ninni biçimine dönüşerek sözlü kültürün bir parçası olmaya devam ediyor. Bu ezgiler, kuşaktan kuşağa aktarılırken hem bir dönemin tanıklığını hem de yerel kültürün izlerini koruyor.

Toroslar’ın yüksek kesimlerinde hâlâ söylenmeye devam eden ağıtlar, geçmişle bugün arasında bir köprü oluşturuyor. Bu geleneğin sürmesi, bölgedeki toplumsal belleğin canlı kalmasına katkı sağlıyor.

Muhabir: Haber Merkezi