Almanya’nın Polonya’yı işgal ettiği ve 2. Dünya Savaşı’nın başladığı tarih olan 1 Eylül, tüm dünyada barışın savunulması için bir mücadele günü olarak anılıyor. İnsan Hakları Derneği (İHD) de 1 Eylül Dünya Barış Günü vesilesiyle önemli bir açıklamada bulundu. Açıklama, İHD Şube Eş Başkanı Avukat Gazi İnci tarafından okundu.
Açıklamada, Birleşmiş Milletler’in 2016 yılında kabul ettiği Barış Hakkı Bildirisi ve 2017’de İnsan Hakları Konseyi tarafından alınan barış hakkının tüm ülkelerce desteklenmesi kararları hatırlatılarak, bugün dünyanın birçok yerinde süren savaşlar ve çatışmaların bu hakka doğrudan saldırı anlamına geldiği vurgulandı.
İnci açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
“2025 yılında bir kez daha Dünya Barış Günü’nü andığımız bugünde dünyanın birçok yerinde bölgesel ve yerel savaşlar ile çatışmalar devam ediyor. Özellikle İsrail’in Filistin’e yönelik uyguladığı savaş politikaları dünya gündeminde yer ediyor. İsrail’in Filistin’e yönelik uyguladığı şiddet politikası, uluslararası sözleşmelerin ihlali anlamına geliyor. Ayrıca İsrail, Gazze’ye yönelik saldırılarını sürdürürken gıda yardımını da engelleyerek insanların açlıktan ölmesine neden oluyor.”
Filistin’de yaşanan insanlık dramına dikkat çeken İnci, Gazze’de çocukların yaşamını yitirmesine neden olan saldırılara karşı uluslararası toplumun sessizliğini eleştirdi.
Açıklamanın devamında, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ve Sudan, Myanmar, Burkina Faso, Mali ve Libya’daki çatışmaların binlerce sivilin yaşam hakkını ihlal ettiği ifade edilerek şu değerlendirmelerde bulunuldu:
“Dünya egemenlerinin emperyalizmi ve çözümsüzlüğü temel alan politikaları tüm dünyada savaşların ve çatışma ortamlarının devam etmesinin en büyük nedeni.”
“Barış Süreci ve Kürt Meselesinin Demokratik Çözümü”
İHD Eş Başkanı İnci, Türkiye’deki Kürt meselesine yönelik açıklamalarında ise barış sürecinin önemine dikkat çekerek şu ifadeleri kullandı:
“Yaşadığımız coğrafyada da yıllardır devletin Kürt meselesine güvenlikçi politikalar ile yaklaşması birçok acıya ve kayba neden oldu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kuruluşundan itibaren Kürt meselesinde çözümsüzlüğü resmi bir politika haline getirdi. Bu politika her türlü hak talebini şiddetle bastırmak üzerine inşa edildi.
Günümüzde de barış süreci olarak adlandırılan ve PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısı ile Kürt hareketinin silahsız, şiddetsiz yollardan Kürt meselesinin çözülmesi yönünde attığı adımlar biz insan hakları savunucuları açısından da son derece önemlidir.”
İnci, Rojava’daki gelişmelerin barış sürecini etkileyen önemli dinamiklerden biri olduğunu vurgulayarak, tehdit dili yerine barışçıl ve gönüllü birlik temelinde bir dilin kullanılması gerektiğini belirtti:
“Değişim dilde başlar, barış dilde başlar. Sürekli bir tehdit dilinin barış sürecinin önündeki en büyük engel olduğunu hatırlatıyoruz.”
Mecliste kurulan barış komisyonunun çalışmalarına ilişkin eleştirilerde de bulunan İnci, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Komisyonun Barış Annelerini dinlediği oturumda Kürtçe konuşulmasını engellemesi komisyonun misyonu ile asla örtüşmüyor. Ayrıca komisyonun çatışmanın tüm taraflarını eksiksiz dinlemesi gerektiğini bir kez daha hatırlatıyoruz.”
İfade Özgürlüğü ve Hasta Mahpuslar Vurgusu
Açıklamanın son bölümünde Türkiye’de ifade ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik baskılar, siyasi mahpusların durumu ve hasta mahpuslara yönelik ihlaller ele alındı. İnci şunları söyledi:
“İfade ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engeller hala devam ediyor. İnsanlar düşünceleri nedeniyle gözaltına alınıyor, tutuklanıyor ve uzun yıllar süren hapis cezalarına mahkum ediliyor.
Bugün birçok siyasi mahpus sadece düşünceleri nedeniyle hapishanede. Ayrıca hapishanelerde hasta mahpusların tahliyeleri önündeki engellemeler geçmişten bu yana kronik hale gelmiş sorunlardan biri.”
Adli Tıp Kurumu’nun tarafsızlığını yitirdiğine ilişkin eleştirilerin de yer aldığı açıklamada, hasta mahpusların sağlık hakkının korunması ve serbest bırakılması çağrısı yapıldı.
“İstanbul Sözleşmesi’ne Geri Dönülmeli”
Kadın hakları ve LGBTİ+ bireylere yönelik nefret söylemlerine karşı da açıklamada dikkat çekildi. İnci, şöyle konuştu:
“Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekilmesi özellikle LGBTİ+lara mücadelesine yönelik nefret dilinin yoğunlaştırılması ve kadın kimliği üzerindeki baskıların artması da son derece kaygı verici. İktidarı üstün cinsiyet ideolojisinden vazgeçmeye, ortak bir yaşam fikriyatı kurmaya çağırıyoruz.”
“Barış Bir İnsan Hakkıdır”
Açıklamanın sonunda insan hakları savunucuları olarak bir kez daha barış taleplerini dile getirdiklerini ifade eden İnci, şu çağrıyı yaptı:
“Topluma dayatılan tekçi, ırkçı, milliyetçi ve ötekileştirici politikaların ve nefret dilinin son bulması için siyasal iradeyi insan haklarına dayalı barışçıl politikalar geliştirmeye çağırıyoruz.”