Türk edebiyatının usta kalemlerinden Yaşar Kemal, Çukurova topraklarında doğdu, büyüdü ve o toprakları anlatmaktan hiç vazgeçmedi. Osmaniye’nin Gökçedam köyünde başlayan yaşamı, İnce Memed ile tüm dünyaya yayıldı. Ancak onun gerçek izleri, hala pamuk tarlalarında çalışan kadınların ellerinde, Toroslar’a yaslanmış köylerdeki yaşanmışlıklarda ve narenciye kokulu sabahlarda sürüyor.

Yaşar Kemal, romanlarıyla yalnızca bir bireyin ya da köylünün değil, bir coğrafyanın kolektif belleğini yazdı. Özellikle 1950’li yıllardan itibaren kaleme aldığı eserlerde; doğa, yoksulluk, toprak mücadelesi ve insan onuru gibi kavramları bir araya getirdi. Onun için Çukurova sadece bir arka plan değil, başlı başına yaşayan bir karakterdi.
Yazar, doğaya yaklaşımında da çağının çok ötesindeydi. Ormanların tahribatı, sulak alanların kurutulması, endemik canlıların yok oluşu gibi konulara, daha bu başlıklar gündeme bile gelmeden dikkat çeken satırlar bıraktı. Yaşar Kemal’e göre doğa; insanın sömüreceği değil, birlikte yaşayacağı bir varlıktı.
Bir dönem pamuk işçisi olarak da çalışan Yaşar Kemal, kalemini sadece edebi bir araç olarak değil, aynı zamanda toplumsal hafızanın koruyucusu olarak da kullandı. Toprağa bağlı yaşamların içindeki sevinçleri, acıları ve umudu, sade ama etkileyici bir dille dünyaya taşıdı.