Tarım sektörünü doğrudan etkileyen iklim değişikliği konusunda farkındalığı artırmak ve güncel bilimsel bilgilerin paylaşılmasını sağlamak amacıyla Mersin Ziraat Odası tarafından konferans düzenlendi.

Konferansta konuşan Ziraat Odası Başkanı Musa Yılmaz, bugün değişen iklim koşulları, değişen iklim koşulların tarıma etkilerinin masaya yatırılacağını dile getirerek, “Son zamanlarda özellikle 2025 yılını bir doğal afet yılı olarak kabul edebiliriz. Bu sebeple Türkiye’nin birçok ilinde yaşanan bu doğal afetin ilimizde ve komşu illerimizde etkisini daha çok gösterdiğini biliyoruz. Henüz 2025 yılını bitirmemişken bu doğal afetlerden zarar gören çiftçilerimize bir kez daha geçmiş olsun diliyoruz. Dondan zarar gören çiftçilerimize devletimiz bir takım desteklerde bulundu. Yer altı su kaynaklarımız öncelikle yüksek rakımlı bölgelerde bitme noktasına geldi. Su kaynaklarımızın çok doğru kullanılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu değişen iklim koşullarına uygun, suyu daha az isteyen bitkilere yönelmemiz gerektiğini düşünüyoruz. İnsan vücudumuzun yüzde 60’ı sudur. İnsan bünyesinin yüzde 60’ı su olduğuna göre suyun kıymetini buradan anlayabiliriz. Suyu çok verimli kullanmak zorundayız. Çünkü ülkemiz bir su fakiri ülke olma yolunda hızla gidiyor. Bu bilinçle hareket etmemiz gerektiğini düşünüyoruz” dedi.

Ulusal Turunçgil Konseyi (UTK) Başkanı Kemal Kaçmaz, bugün burada sadece bir tarım meselesini değil, herkesin geleceğini ilgilendiren çok daha büyük bir konuyu ele almak için toplandıklarını belirterek, “Küresel iklim krizi ve turunçgil sektörünün bu kriz karşısındaki yol haritası. İklim krizi geleceğin değil, bugünün gerçeği. İklim krizi artık kitaplarda, raporlarda geçen bir kavram olmaktan çıktı. Bugün bahçelerimizde, sulama kuyularımızda, verim kayıplarımızda, meyve kalitesindeki dalgalanmalarda etkisini açıkça görüyoruz. Aşırı sıcaklık dalgaları, ani dolu ve fırtınalar, uzun süren kuraklık dönemleri, düzensiz yağış rejimleri. Bunlar artık istisna değil, yeni normalimiz haline geldi. Ve bu tablo, turunçgil gibi iklim hassasiyeti yüksek bir ürün grubunda hem verimi hem kalitemizi ciddi şekilde etkiliyor” dedi.
“Üreticiyi Ayakta Tutacak Olan Şey Güvence Duygusudur”
Türk turunçgili için artık yeni bir üretim modelinin zorunlu olduğunun altını çizen Kaçmaz, “Geleneksel sulama ve yetiştirme teknikleri, bu iklim koşullarında yeterli olmuyor. Damla sulama, sensör destekli sulama, toprak nem ölçümü, gölgeleme ağları, modern budama teknikleri. Bunlar artık lüks değil, zorunlu bir dönüşüm alanı. Devlet desteklerinin, özellikle modern sulama sistemlerinde, güneş enerji destekli sulamada ve su verimliliği yatırımlarında artarak devam etmesi gerekiyor. Üreticinin en büyük ihtiyacı öngörülebilirlik ve sigorta güvencesidir. Buradan özellikle TARSİM'e ve ilgili kurumlara seslenmek istiyorum. Sıcak hava dalgası zararı, güneş yanığı, kuraklık gibi iklim kaynaklı risklerin sigorta kapsamlarında daha güçlü şekilde yer alması artık kaçınılmazdır. Üreticiyi ayakta tutacak olan şey güvence duygusudur. Erken uyarı sistemleri, meteorolojik istasyonlar ve iklim modelleme tabanlı tarımsal karar destek mekanizmaları mutlaka güçlendirilmelidir” ifadelerini kullandı.

“Çiftçi Güçlü Olursa Türkiye’de Güçlü Olur”
Su yönetiminin bu sektörün kaderini belirleyeceğine dikkat çeken Kaçmaz, “Çukurova, Mersin, Hatay ve Antalya havzalarında su stresi hızla artıyor. Düzensiz sulama, kaçak kuyular ve yanlış su planlaması gelecekte daha büyük kayıplara yol açacak. Bu nedenle havza bazlı su yönetimi, ortak su kullanım planları, yeraltı suyu kontrolü ve kayıt sistemi artık ertelenemez bir ihtiyaçtır. Ayrıca güneş enerjisi destekli sulama sistemleri, üreticinin hem maliyetlerini düşürecek hem de sürdürülebilirlik kriterlerini güçlendirecektir. Meyve kayıplarını azaltamazsak maliyetleri düşürmemiz mümkün değil. İklim krizi, hasat öncesi ve sonrası kayıpları ciddi şekilde artırıyor. Kalibre düşüşü, güneş yanığı, iri meyve kaybı, depolama sorunları. Bu kayıpları azaltmadan üreticinin kar etmesi, ihracatçının rekabet gücünü koruması mümkün değil. Bu nedenle teknik eğitimler, modern yetiştiricilik uygulamaları, doğru gübreleme ve budama takvimlerinin iklim modellerine göre güncellenmesi büyük önem taşıyor. Avrupa Birliği'nin Yeşil Mutabakat çerçevesi ve sınırda karbon düzenlemesi, ihracatımızı doğrudan etkiliyor. Su ayak izinin düşürülmesi, kimyasal kullanımının azaltılması, karbon tutulumunu artırıcı tarım uygulamalarının desteklenmesi şarttır. Sürdürülebilir üretim yapan çiftçilerin teşvik edilmesi, ihracatta yeni pazar kapıları açacaktır. Üniversiteler, bakanlık, ziraat odaları ve Ulusal Turunçgil Konseyi olarak ortak bir Turunçgil Sektörü İklim Uyum Master Planı hazırlanması gerekiyor. Her bölgenin farklı riskleri ve farklı çözüm ihtiyaçları var. Bölgesel uyum planları, dijital tarım platformları, sensör tabanlı erken uyarı mekanizmaları sektörü geleceğe taşıyacaktır. Bugün üreticimiz girdi maliyetleri, işçilik ve enerji yükü altında zorlanıyor. İklim kaynaklı kayıplarla birleşince kar etmek daha da zorlaşıyor. Bu nedenle şunu net olarak ifade etmek istiyorum. Çiftçi güçlü olursa Türkiye'nin gıda güvencesi de güçlü olur. Çiftçiyi desteklemek, bu ülkenin geleceğini desteklemektir” dedi.

“İçme Suyunun Yüzde 70’i Tarımda Kullanılıyor”
Mersin İl Tarım Müdür Yardımcısı Serdal Perişan, iklim değişikliğini Mersin’de çok hissettiklerini ifade ederek, “2025 yılında 14’e yakın afet yaşadık. Bunların en büyük dondu. Don afeti uyarısı geldiği anda biz çiftçilerimizi, odalarımıza uyardık. Önlemlerin alınması yönünde bildirimlerde bulunduk ancak afetin çok büyük olması sebebiyle önlemler yetersiz kaldı. Donun ilk olduğu saatten itibaren müdürlük olarak tüm güçlerimizle sahadaydık. Sahadan aldığımız notları üst makamlara ilettik. Konuyla ilgili neler yapabileceğimizi ilettik. Bunun akabinde destek paketi zaten açıklandı. Bazı eksik kalan konularla ilgili üst makamlara yine bilgi verdik. İnşallah onlarda en kısa zamanda destek alır. İklim değişikliğiyle ilgili Bakanlığımız sürekli çalışıyor. Bununla ilgili çalışmalar sürüyor. Şu anda içme suyunun yüzde 70’i tarımda kullanılıyor. Bu Avrupa’da yüzde 20 seviyelerinde. Bizde bu seviyeler inmek istiyoruz” diye konuştu.

“Dünyada Yaklaşık 1 Milyar İnsan Açlıkla Mücadele Ediyor”
Mersin Gıda Mühendisleri Odası Başkanı Yusuf Değirmenci ise kendisinin de bir üretici olduğunu ve Ziraat Odası’nın bir üyesi olduğunu belirterek, “Bugün konuşulan konuları iliklerime kadar hissediyorum. Bizler geçen Dünya Su Günü’nde bu konuları ele aldık. Su krizinin gelmekte olduğunu, artık yani yaklaşmakta olduğunu değil içinde olduğumuzu ve gümbür gümbür geldiğini de düşünüyoruz. Bu konuları konuşurken çevre sağlığıyla bütünleşmesi gerektiğini de konuştuk. Burada en önemli konu gıda güvenliğidir. Dünyada yaklaşık 1 milyar insan açlıkla mücadele ediyor. İlerde artık çok fazla insan açlıkla mücadele edecek gibi duruyor” şeklinde konuştu.

“Toprak Olmazsa Olmaz”
Çevre Mühendisleri Odası Mersin Şube Başkanı Sinan Can, tarımda birçok problem olduğunu ancak toprak kirliliğinin de ciddi anlamda arttığını vurgulayarak, “Gerçekten Mersin zirai ilaç kullanımı ortalamasında Türkiye’nin ilk şehirlerinden birisi. Antalya, Manisa, Mersin ve Adana ilk 4’ü oluşturuyor. Toprak kirliliği Türkiye’de çevre yönetimi alanında Bakanlığın tam olarak ele alamadığı, envanterini tam olarak tutamadığı, analizlerini tutup da topluma şeffaf ortamda sağlayamadığı önemli konulardan birisidir. Ben hava kirliliğini, su kirliliğini, kuraklığı görebiliyorum ama toprak kirliliği alanında şeffaf bir platformda değerleri biz göremiyoruz. Her zirai ilaç kullanımı demek hem havanın hem suyun hem toprağın kirlenmesi anlamına geliyor. Mersin’in bir toprak kirlilik envanterinin olmadığını söylemek gerek. Bu sadece zirai ilaçlardan değil en önemli sorunların başında tarım arazilerimizin yapılaşmaya açılmasıdır. Diğer yandan iklim değişikliği bir kuraklıkla birlikte çoraklaşan topraklarımız var. Yer altı sularının kullanımıyla ilgili çoraklaşma ve tuzluluk oranları ile sanayinin baskısıyla topraklarımızda ciddi kirlilik süreciyle karşı karşıyayız. Tarım olmazsa olmaz diyoruz ama toprak olmazsa olmaz. Biz toprağı koruyamazsak, toprağı doğru yönetemezsek, topraktaki faydalı bakterileri, mikro organizmaları, doğadaki, havadaki bakterileri, mikro organizmaları koruyamazsak biz tane tarımı kaybetmiş oluruz. Nereye kadar susuz tarım devam edecek. Nereye kadar topraksız tarım teşvik edilecek. O yüzden toprak olmazsa olmaz en önemli çevre yönetim elemanlarımızdan birisidir” dedi.

Açılış konuşmalarının ardından Prof. Dr. Levent Kurnaz ile Prof. Dr. Okan Özkaya, sunum yaptı.




