İnsan Hakları Derneği (İHD) Mersin Şubesi, trans bireylerin hak ihlallerine dikkat çekmek amacıyla basın açıklaması düzenledi. Açıklamayı, İHD Mersin Şubesi LGBTİ+ Komisyon Sözcüsü Ceren İnan okudu.

“Trans Haklarına Sistematik Saldırılar Yapılmakta”

Ceren İnan, trans bireylerin yaşam hakkına ve temel haklarına yönelik sistematik saldırılara dikkat çekti ve şunları söyledi:

“Türkiye’de transların yaşam hakkına ve temel haklarına yönelen sistematik saldırıları görünür kılmak açısından kritik bir tarihsel hatırlatma işlevi görmektedir. Translar, yalnızca cinsiyet kimlikleri nedeniyle öldürülmekte, ağır şiddete uğramakta, barınma ve sağlık hakkından mahrum bırakılmakta, yapısal dışlanma sonucu intihara sürüklenmektedir. Bu tablo, devlet politikaları, yargı pratiği ve nefret söylemiyle beslenen kurumsal bir ayrımcılık rejiminin sonucudur. Translara yönelen nefret, yalnızca güncel politik tercihlerden ibaret olmayıp kurucu resmi ideolojinin erkekliği, heteronormatif aileyi ve tekçi yurttaş tasavvurunu merkeze alan anlayışının bugüne taşınmış bir sonucu olarak karşımızda durmakta; bedenleri, cinsiyet kimlikleri ve yaşam pratikleri bu kalıba sığmayan herkes rejimin “makbul yurttaş” tanımının dışında bırakılarak kriminalize edilmekte, gayrimeşru ilan edilmekte ve şiddete açık hedefler haline gelmektedir.”

Whatsapp Image 2025 11 20 At 13.51.06

Nefret Cinayetleri ve Kayda Geçirilen İsimler

Ceren İnan, nefret cinayetlerinde yaşamını yitiren trans kadınların isimlerini kayda geçirmenin önemine vurgu yaparak, “Bu coğrafyada nefret cinayetlerinde yaşamını yitiren trans kadınların isimlerini kayda geçirmek, hem bir anma hem de bir hakikat beyanıdır: Hande Kader, Dora Özer, Çağla Joker, Hande Buse Şeker, Esra Ateş, İrem Okan, Dilek İnce, Sudenaz U. Ecem Seçkin, Adana’da öldürülen mülteci trans kadın M.E. ve daha niceleri. Bu liste dahi yalnızca kamuoyuna yansıyabilen birkaç isme işaret ediyor; adını bilmediğimiz, haberlere hiç yansımayan, kayda geçirilmeyen sayısız trans kadının ve transın yaşam hakkının da gasp edildiğini biliyoruz. Bu ölümler, sistematik ayrımcılığın ve dışlayıcı kamu politikalarının öngörülebilir sonuçlarıdır. Son yıllarda özellikle büyükşehirlerde trans kadınların ikamet ettiği konutlara yönelik “fuhuşla mücadele” gerekçesiyle uygulanan ev mühürlemeleri, barınma hakkına yönelik ağır ve keyfi bir müdahaledir”dedi.

Sağlık Emekçileri Bütçe İçin Alanlara İndi
Sağlık Emekçileri Bütçe İçin Alanlara İndi
İçeriği Görüntüle

“Sağlık Hakkına Erişim Engelleri Uygulanıyor”

İnan, trans bireylerin sağlık hizmetlerine erişiminde karşılaştıkları zorluklara dikkat çekerek, “Cinsiyet uyum sürecinin asli bileşeni olan hormon tedavisine getirilen yaş sınırlamaları, ağır bürokratik koşullar, e-reçete zorunluluğu, ilaç yoklukları ve fahiş fiyatlar; transların sağlık hizmetlerine eşit ve erişilebilir biçimde ulaşmasını fiilen imkansızlaştırmaktadır. Bu durum, kişinin bedensel özerkliği, ruh sağlığı ve yaşam hakkıyla doğrudan ilişkili bir insan hakları sorunudur. Sağlık hakkının, cinsiyet kimliği temelinde daraltılması veya fiilen engellenmesi, ulusal ve uluslararası insan hakları normlarına açık aykırılık teşkil etmektedir. Translara yönelik nefret suçlarının sürmesinde, etkili ve caydırıcı olmayan yargısal uygulamalar belirleyici rol oynamaktadır” ifadelerini kullandı.

“Yaşam Hakları Korunmuyor”

Trans cinayetlerinde devletin ve yargının ihmallerine işaret eden İnan, şu şekilde çözüm çağrısı yaptı:

“Trans cinayetlerinde faillerin korunmasına yol açan değerlendirmeler, soruşturmaların derinleştirilmemesi, delil toplamada özensizlik ve yargı süreçlerindeki ayrımcı yaklaşım; devletin transların yaşam hakkını koruma yönündeki pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediğini göstermektedir. Bu tablo, failler için fiili bir teşvik, mağdurlar ve yakınları için ise ikinci bir hak ihlali niteliği taşımaktadır. Bu tabloyu tamamlayan unsur, siyasal iktidar ve bazı kamu otoriteleri tarafından sistemli biçimde üretilen LGBTİ+ karşıtı söylemdir. İnsan Hakları Derneği olarak bir kez daha vurguluyoruz: Trans hakları, tartışmaya açık bir “görüş” değil, devlete pozitif yükümlülükler yükleyen evrensel insan haklarıdır. Bu çerçevede, nefret suçlarının Türk Ceza Kanunu’nda açık ve kapsayıcı biçimde tanımlanmasını ve cinsiyet kimliği temelli saldırıların etkili biçimde soruşturulmasını; translara yönelik cinayet ve saldırı dosyalarında failleri koruyan ve cezaları fiilen hafifleten yargısal yaklaşımlardan vazgeçilmesini; ev mühürlemeleri ve benzeri barınma hakkını ihlal eden idari uygulamaların derhal durdurulmasını; hormon tedavisi ve ilgili sağlık hizmetlerine erişimin önündeki idari, ekonomik ve fiili engellerin kaldırılmasını; siyasal iktidarın ve kamu otoritelerinin LGBTİ+ karşıtı nefret söylemini terk ederek hak temelli, eşitlikçi bir dil benimsemesini talep ediyoruz. Transların onuruna, yaşam hakkına ve eşit yurttaşlık talebine sahip çıkmak; bugün Türkiye’de demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları mücadelesinin asli parçasıdır. Bu nedenle baroları, meslek örgütlerini, sendikaları, kadın örgütlerini, siyasi partileri ve tüm demokratik kitle örgütlerini yalnızca dayanışma beyan etmeye değil, hayatın her alanında translarla birlikte mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz; transların yanında konumlanmak, herkes için daha adil, daha özgür ve daha eşit bir toplumdan yana açık bir irade beyanıdır.”

Muhabir: Evrim Mutlu