Tarım sektörünü doğrudan etkileyen iklim değişikliği konusunda farkındalığı artırmak ve güncel bilimsel bilgilerin paylaşılmasını sağlamak amacıyla Mersin Ziraat Odası tarafından konferans düzenlendi. Etkinlik kapsamında iklim değişikliğinin tarımsal üretim üzerindeki etkileri, karşılaşılabilecek riskler, bölgesel uyum stratejileri ve bilimsel değerlendirmeler ele alınındı. Konferansta konuşan Prof. Dr. Okan Özkaya, kendisinin de ÇKS kayıtlı bir üretici olduğunu söyledi. Dolayısıyla çiftçilerin ne durumda olduğunu yakinen bildiğini belirten Özkaya, “Mersin’in tarımsal üretimine bakmamız gerekiyor. İlimizde 2 milyonun üzerinde nüfusunuz var, yaklaşık 330 bin hektarlık bir tarımsal üretimimiz var ve buna bağlı olarak da ÇKS’si olan 40 ile 43 bin kişi arasında üreticimiz var. Bu alansal anlamda karşılığı 175 bin, 180 bin hektar arasında. Yani tarımsal üretimimizin yarısı ÇKS’li yarısı değil. Tarımsal üretimimizi bilmeden, 13 ilçedeki genel yapıyı bilmeden ilin ilerdeki bu modelleri değerlendirmemiz mümkün değil. Bu 330 bin hektar alanın neredeyse yarısı meyve üretimi. Meyve üretimi olarak da ülkemizin önemli yerlerinden biriyiz. 40 bin hektar anlamında bir sera varlığımız var. Bunun yanında 140 bin hektarlık tarlada üretim yapılıyor. Yaklaşık 150 hektarlık yeni yeni genişleyen süs bitkisi alanımız olduğunu görüyoruz. Ülkemizde yaklaşık 30 milyon civarında meyve üretimi var. Bunun 5.4 milyonu Mersin’den üretiliyor. Mersin deyince herkesin aklıma meyve ve sebze geliyor. Belli ürünlerimiz standart anlamında, üretim anlamında ve ülkeye yayılış anlamında çok önem kazanmış. Mersin limonu dediğimizde Erdemli aklımıza geliyor. Tarımsal üretim dediğimizde Tarsus’tan Erdemli’ye kadar olan bölgede, özellikle ova bölgelerinde turunçgil üretiminin yaygın olduğunu görüyoruz. Biraz daha yukarı çıktığımızda sert çekirdeklilerinin yaygın olduğunu görüyoruz. Erdemli’den biraz daha batı bölgelere gittiğimizde bu defa daha parçalı üretim, tropik ürünlerin olduğu, muz, çilek olduğunu görüyoruz. Yayla bölgelerine baktığımızda sert çekirdekliler, kayısı, zeytin olduğunu görüyoruz” diye konuştu.

Tasarruf ve Verimlilik Bir Arada: Akdeniz Belediyesi Atölyelerinde Üretim Artıyor
Tasarruf ve Verimlilik Bir Arada: Akdeniz Belediyesi Atölyelerinde Üretim Artıyor
İçeriği Görüntüle

88013A7D 588B 4A18 86B3 12871920A903

“İklim Değişikliği Artık Kapımızın Önünde”

Tarımsal iklim değişikliğine bakıldığı zaman sürekli bitkisel üretimden bahsedildiğini vurgulayan Özkaya, “Tarım deyince hayvancılık ve ormancılık diye ayırmamız gerekiyor, bunun içerisinde su ürünleri de var. Yani iklim değişikliğinde sadece bizim ürünlerimiz etkilenmeyecek. Ürettiğimiz hayvancılıkta değişecek, bunun yanında özellikle iklimsel değişimlerden kaynaklanan su ürünleri dokumuz değişecek ve buna bağlı olarak da bu işlerle uğraşan kişilerle ilgili sıkıntılarımız, sorunlarımız ortaya çıkacak. Özellikle 2024 yılında 14 afetimiz oldu. Bu afetler içerisinde don bizi çok etkiledi. Bizde örtü altındaki ürünler dahil olmak üzere birçok ürün etkilendi. Bunlar önümüzdeki dönemlerde devam edecek. Sadece don değil yazın yaşadığımız sıcak ve kuru havalar olacak. Yani iklim değişikliği artık kapımızın önünde, hepimizin dokunabildiği, hissedebildiği bir noktaya gelmiş durumda. Her 0.2, 0.4 santigrat artış, bizim üretim sıralamasında sadece su kaynaklarımız etkilemiyor, hastalık, zararlı mücadelemizde çok ciddi anlamda etkiliyor. Belki hiç bölgemizde olmayan farklı canlıları görüyoruz, farklı zararları görüyoruz” şeklinde konuştu.

69723 1024X512

“Gelecek Dönemlerde Ne Olacağını Bilmemiz Gerekiyor"

Mersin’de tropik ürünlerin artık yaygın olduğunun altını çizen Özkaya, “Turunçgiller, özellikle limon, mandalina, örtü altında kabak başta olmak üzere domates, biber gibi ürünler. Bunun dışında süs bitkileri çok yaygınlaşmaya başladı. Biraz daha yukarı çıktığımızda kayısı, şeftali gibi meyveler. Ovada Türkiye’de en fazla örtü altı meyvecilik yapan ili Mersin’dir. Böyle bir üretimin olduğu yerde hastalık, zararlı popülasyonuyla mücadele etmek, bunun dışında iklim koşullarıyla baş etmek ve aynı şekilde su kaynaklarının yok olması, dışardan göç gibi konularda eklenince tarımsal üretim neredeyse hepimizin başka çıkış noktaları aradığı bir noktaya gelmiş durumda. Bizim üreticilerimizin, çiftçilerimizin tarımsal üretimde bir şekilde istihdamı artırmak ama tarımsal üretimi devam ettirmek, sürdürmemiz gerekiyor. Sürdürülebilir tarım dediğimiz şey bizleri bekliyor. Yani bu sıkıntılar ekseninde ilerlerken, dünyada da yerelde de hem zincir marketlerde hem pazarlarda gıda güvenliğini sağlamak için çevreyle ilgili sıkıntıları azaltabilmek için kalite standartları isteniyor. Üreticilerimizin sadece üretimle ilgili sorunları yok. Aynı şekilde ürettikleri ürünün gıda güvenliğinin sağlanmamasıyla ilgili sıkıntıları var. Belli bir standartta ihtiyaçları var. Yarın bir gün başımıza gelecek şey su kaynaklarını nasıl kullandığımız. Yani karbon ayak izimiz. Bunun yanı sıra iş güvenliğiyle olan standartlar kapımızda bekliyor. Bu kadar farklı konuları konuşmamız gerekirken maalesef en önemli problemimizin plansız üretim olduğunu da görüyoruz. Mersin iklim anlamında inanılmaz bir yapıya sahip. Topraklarımız gerçekten çok verimli. Ürettiğimiz ürünleri pazarlamamız gerekiyor. Bunu yaparken gelecek dönemlerde ne olacağını bilmemiz gerekiyor” diye konuştu.

353535

“24 Yılda Sıcaklık 1.4 Artmış Durumda”

İklim değişikliklerine iyi bakılması gerektiğinin altını çizen Özkaya, “2000 ile 2024 yılı arasındaki ortalama sıcaklık artışına baktığımızda +1.4 olmuş. Neredeyse bir şekilde ılıman ile tropik iklim arasında olan iklim kuşağımız neredeyse artık tropik veya çölleşmeye kadar gidiyor. Bu artış rakamı çok ciddi bir rakam. Tropik meyve üretiminde yüzde 35 artış olmuş. 24 yıl içerisinde bizlerin gelmiş olduğu nokta artık iklim kuşağımızda alışageldiğimiz, turunçgillerdi, örtü altı sebzelerdi veya avakado gibi ürünlerde sıkıntılar çekebileceğimiz, bitkilerin fizyolojik anlamda bunu kaldıramayacak düzeye gelecek artık değişiklikler kapımızın önünde. Mersin’de yıllık 600 ile milimetre yağış ortalamamız var iken, bu yağış ortalamamız neredeyse 500’lere düşmüş. Suyumuz kaybetmişiz, sıcak değerleri artış göstermiş, gece gündüz sıcaklıklar neredeyse eşitlenmiş yada artmış, aşırı hava olaylarında da artışlar olmuş. Çiftçinin her sene ümidi gelecek sene olmaya başlamış. Yer altı sularında ciddi düşüşler var. Bunun yanı sıra topraklarımızda yanlış sulama, yanlış uygulamalardan kaynaklanan tuzluluk sorunu çıkmaya başlamış. Yani bizim her sene 1.6, 2.1 olan tuzluluk oranımız neredeyse 0.4, 0.5 oranında artmaya başlamış. Yani biz sulama suyu olarak kullandığımız suları kullandığımızda artık tuzluluk nedeniyle bitkilere sıkıntı yaratacak bir durum söz konusu olacak. Bunun için ek önlem olarak suyu belli işlemlerden geçirme işlemi yapacağız. Zaten maliyetler anlamında hepimiz sıkıntı çekiyoruz, birde bu gelecek. O yüzden bunları bilmemiz, beklentileri görmemiz lazım. Artık barajlarda su miktarlarımız kırmızı durumda. Artık tarımsal üretimi bıraktık, içme suyu için su arıyoruz. Yer altı suyumuz yağışların azalması, kullanımın bilinçsiz olmasından dolayı ve farklı etkenlerden dolayı yıllık 20 ile 50 santim daha da derine iniyor. Bazen metre düzeyinde aşağı inen bir sıkıntı olduğunu görüyoruz. Yine sulama suyunda çok ciddi problemler var. Çevre kirliliği farklı bir problem. Bunun dışında toprağı kaybetmemiz, şiddetli yağışlar hep bunlar iklim değişikliğinin getirdiği sıkıntılar” ifadelerini kullandı.

07E73554 5793 4A3E Af82 Eea6A7665Ac1

"Verilen Destek Çok Az"

Tarımsal desteklerin çok önemli olduğuna dikkat çeken Özkaya, “Bizim ülkemizde maalesef hali hazırda tarımsal krediye ulaşımla ilgili çok ciddi problem yaşıyoruz. Bugün örtü altında 50 dönümde bir üretim yaparsanız aylık girdi maliyetiniz neredeyse 500 ile 700 bin lira arasında para tutuyor. Ziraat Bankası ise verdiği yıllık kredi miktarı 230 bin lira. Bu oranlar o kadar yetersiz ki sahayla örtüşmeyen tutarsızlıklar var ki üreticilerin krediye erişimi, iklimsel verilere dayalı olarak bahsettiğimiz bu dönüşümü yapabilmek için süspansiyonlu kredileri veya fonların oluşturulması şart. Varlığımız için, ülkemizin tarımsal üretimde istihdamının azalmaması için bunu yapmamız şart. Yani sahadaki yapısal reformları destek olmadan mevcut durumda yapmamız mümkün değil. Artık tarımsal üretim herkes için bir stratejidir. Milli önemi olan bir güvenlik politikası haline gelmiş durumda” dedi.

Muhabir: KORAY ÜNLÜ