Prof. Aktaş, özellikle elma, kiraz, ceviz, zeytin ve narenciye gibi ürünlerde büyük kayıplar yaşandığını belirtiyor: “İklim değişikliği artık geçici bir doğa olayı değil, kalıcı bir üretim riski haline geldi. Üretici bu değişkenliği yönetebilecek araçlardan mahrum.”

Meteorolojik afetlerin sıklığı artarken, tarımsal sigorta sistemi üreticiyi korumakta yetersiz kalıyor.

Tarım Sigortaları Kapsamı Dar: 4 Çiftçiden 3’ü Korumasız Tarım Sigortaları Havuzu’na (TARSİM) kayıtlı üretici sayısı yaklaşık 670 bin. Bu rakam, toplam çiftçi sayısının yalnızca yüzde 20–25’ine denk geliyor. Devlet sigorta priminin yarısını karşılasa da, hem düşük katılım hem de dar kapsam nedeniyle sistem işlevini yerine getiremiyor.

Prof. Aktaş’a göre mevcut sistem, üreticinin en çok ihtiyaç duyduğu riskleri dahi kapsamıyor: “Don, dolu, sel ve aşırı sıcaklık gibi afetlerin tamamı sigorta korumasına girmiyor. Bu durumda bireysel risk, toplumsal maliyete dönüşüyor.”

Kayıtlı üretici sayısının artmaması, sigorta sisteminin sahada güven yaratamadığını gösteriyor. Çiftçi çoğu zaman bürokratik işlemler, düşük tazminatlar veya uzun süreçler nedeniyle sisteme girmiyor.

Kırsalda Demografik Erozyon: Gençler Tarımdan Kopuyor

Türkiye tarımındaki bir diğer kritik sorun, insan kaynağındaki erozyon. Kırsal nüfus giderek küçülüyor, çiftçinin ortalama yaşı 60’a yaklaşıyor. Genç nüfus ise tarımdan koparak hizmet sektörüne veya kent yaşamına yöneliyor.

Prof. Aktaş, bu eğilimin uzun vadede kırsal yenilenme kapasitesini zayıflattığını belirtiyor:“Tarımdaki kriz sadece toprakta değil, insanda da derinleşiyor. Gençler tarımda gelecek göremiyor. Üretici yaşlandıkça, yenilik ve verimlilik de düşüyor.”

Tarımda kuşak yenilenmesinin durması, üretim kadar kırsal kültürün ve toplumsal dayanışma ağlarının da çözülmesine yol açıyor.

Kurumsal Tıkanıklık: Bürokratik Tarım Yönetimi

Prof. Aktaş, Türkiye’de tarım yönetiminin hâlâ neo-klasik kalkınma modeline sıkıştığını ve kısa vadeli desteklerle idare edildiğini vurguluyor. “Kooperatifler ve birlikler hantal, ziraat odaları bürokratik. Bu kurumların yeniden örgütlenmesi gerekiyor. Yerel yönetimlerin tarım politikalarındaki yetkileri de son derece sınırlı.”

Bu nedenle hem merkezi hem de yerel düzeyde üreticiye ulaşan etkili bir tarım politikası geliştirilemiyor. Prof. Aktaş’a göre sorun, yalnızca üretim araçlarında değil, “yönetim modelinin kendisinde.”

Azalan Üretim, Artan İthalat: Gıda Güvenliği Risk Altında

Üretim düşüşü ithalatı artırırken, gıda enflasyonu tırmanıyor. Türkiye, hızla tarımsal dışa bağımlı hale geliyor. Bu durum hem cari açık üzerinde baskı oluşturuyor hem de gıda güvenliğini zayıflatıyor.

Prof. Aktaş, mevcut tabloyu “yaklaşan gıda krizi” olarak değerlendiriyor: “Bugün yapılmayan her reform, yarının gıda krizini büyütüyor. Tarım Bakanlığı’nın mevcut yapısı bu tabloyu değiştiremez. Çünkü sorun sadece üretimde değil; yönetim anlayışında.”

Tarım ürünlerinde ithalatın artması, yerli üreticinin rekabet gücünü düşürürken fiyatları da yukarı çekiyor. Bu döngü, tüketici ve üretici arasındaki uçurumu her geçen yıl büyütüyor.

Çıkış Yolu: Bütünleşik Heterodoks Kalkınma Modeli

Prof. Aktaş’a göre Türkiye tarımının kurtuluşu, “bütünleşik heterodoks kalkınma” yaklaşımında yatıyor. Bu model, klasik neoliberal politikalardan farklı olarak piyasa merkezli değil, insan ve doğa merkezli planlamayı esas alıyor.

Hatay’da Ejder Meyvesi Hasadı Başladı: Kilosu 180 TL
Hatay’da Ejder Meyvesi Hasadı Başladı: Kilosu 180 TL
İçeriği Görüntüle

Bu anlayış, tarımı sadece üretim faaliyeti olarak değil, çevre, enerji, su ve sanayi politikalarıyla bütünleşik bir kalkınma alanı olarak ele alıyor

Kaynak: Haber Merkezi