Ebeveyn Olmak ya da Olmamak
Geçtiğimiz hafta bir söyleşideydim. Konumuz toplumsal cinsiyet bağlamında annelikti; ancak konuşma ilerledikçe konu benim için ebeveynliğin sorumlulukları ve gezegenin geleceğiyle ilgili derin bir soruya dönüştü: Ebeveyn olmak ya da olmamak… Ebeveynlik bir yolculuksa eğer, bu yolculuğun ilk adımı mutlaka özgür bir kararla atılmalı. Peki geleneksel yargılar ve alışkanlıklarla çevrili bu dünyada, bu karar gerçekten ne kadar özgür olabilir?
Bugün dünya, 8,2 milyarı aşkın insanın yaşadığı, tarihte hiç olmadığı kadar kalabalık bir “yuva”. Gökdelenlerin gölgelerinde sıkışan insanlar, giderek tükenen topraklar ve her gün biraz daha azalan kaynaklar, bize bu nüfusun ağırlığını hissettiriyor. Birleşmiş Milletler, tüketim hızının bu şekilde devam etmesi halinde, 2050’ye kadar dünyanın mevcut yaşam standartlarını sürdüremeyeceğini öngörüyor. Böyle bir çağa yeni bir yaşam getirmek, yalnızca bireysel bir mesele değil; doğaya, insanlığa ve geleceğe karşı verilmiş bir söz gibi. Ancak bu söz ne kadar bilinçle ve ne kadar derin bir düşünceyle veriliyor?
Bazı ülkelerde, çevreye duyarlı bireyler, çocuk sahibi olmamayı bir farkındalık hareketine dönüştürüyor. “Çocuksuzlar Günü” gibi etkinliklerle seslerini duyuruyor, hatta çevreyi koruma adına çocuk yapmamayı taahhüt eden anlaşmalar yayınlıyor. Çünkü yeni bir yaşam, azalan dünya kaynaklarına, ne kadar dikkat etsek bile telafi edemeyeceğimiz bir yük eklemek anlamına geliyor. Bunun yanı sıra, sürdürülebilir ebeveynlik yaklaşımıyla hareket eden bireyler, çocuklarını çevreye duyarlı bireyler olarak yetiştirme çabasıyla geleceğe bir ışık tutuyor. Her iki yaklaşım da bilinçli bir tercihin ve sorumluluk duygusunun önemini vurguluyor.
Ebeveynlik, yalnızca bir biyolojik süreç değil; sevgiyle, umutla ve bazen fedakârlıkla inşa edilen bir dünya. Ama bu dünyanın temeli, ezberlenmiş alışkanlıklarla değil, bilinçli bir tercihle atılmalı. Çocuğunu büyütmek kadar, dünyayı ona bırakmaya karar vermek de ebeveynin sorumluluğunda. Her doğan bebek bir umut taşıyorsa, nüfus artışı açısından bakıldığında doğmayan her bebek de gezegenin üzerindeki yükü bir nebze hafifletir. Bu dengeyi sağlamak, toplumsal baskıların azaltılması ve bireylerin özgür kararlarını desteklemekle mümkün olabilir.
Sanırım yine yeniden düşünmeliyiz. Ebeveyn olmayı yalnızca bir rol ya da zorunluluk olarak değil, bir yaşam felsefesi olarak görmeli; bu kararı toplumsal yargılardan bağımsız, kendi gerçeğimizle vermeliyiz.
Ebeveyn olmak ya da olmamak... Aslında bu yalnızca bir karar değil, insanlığın ve gezegenimizin geleceğini yazacak bir hikâye. Ve her hikâye en anlamlı cümlesini özgür bir seçimle kurar.