TUSAŞ Motor Sanayii A.Ş (TEİ) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Öztürk, Bursa Teknik Üniversitesi (BTÜ) akademisyenleriyle bir araya geldi. ‘Havacılık Tarihi ve Ar-Ge’ başlıklı konferansında Öztürk, dünden bugüne havacılığın gelişimini anlatırken, Ar-Ge’ye yönelik başarının ipuçlarından bahsetti.
Mimar Sinan Yerleşkesi Turkuaz Salon’da yapılan konferansa; BTÜ Rektörü Prof. Dr. Naci Çağlar, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Sinan Uyanık ve Prof. Dr. Barış Tamer Tonguç ile akademisyenler katıldı.
TUSAŞ’ın ve Türk havacılığının gelişiminden bahseden Öztürk, “TUSAŞ, 1973 yılında ‘kendi uçağımızı yapalım’ diyerek iki küçük bina ile kuruluyor. O günün şartlarında çok bir mesafe alınamıyor. TUSAŞ’ın asıl hikâyesi 2005 yılında başlıyor. Türkiye eskiden para veriyordu ürün alamıyordu, gemi, İHA sipariş ediyordu göndermiyorlardı. Ama bugün dünyada en iyi İHA üreten ülkeler sayılırken, Türkiye ilk 3 ülke arasında oluyor. Yerli ve milli bir hale gelen TUSAŞ, iki mavi kulübeden bugün 4 milyon metrekarelik alanda, 700 bin metrekareden fazla kapalı alana sahip, yaklaşık 16 bin kişinin istihdam edildiği bir havacılık üssü haline geliyor. Bugün dünyada Türkiye’nin adı; jet, helikopter, savaş uçağı yapan ülke olarak anılıyor. Bu başarının anahtarı ise çalışmak, odaklanmak, hedefe ulaşmak için sabırlı olmak ve vazgeçmemek. Hiçbir ürün portföyü olmayan ülkenin geldiği noktada jetlerimiz, helikopterlerimiz, uydularımız, yapısal ürünlerimiz yer alıyor. Bunlar hayal değil gerçek” dedi.
Dünden bugüne havacılık
Havacılık tarihinden bahseden Prof. Dr. Fahrettin Öztürk, “Osmanlı’da Hezarfen Ahmet Çelebi’nin ve Lâgarî Hasan Çeleb’nin çalışmalarını görüyoruz. Yani 1600’lü yıllarda uçmak konuşuluyor. Osmanlı’nın son döneminde ise uçak alımları yapılıyor. Kurtuluş Savaşı’nın hemen öncesinde Vecihi Hürkuş’un çalışmalarını görüyoruz. Ardından TOMTAŞ, Eskişehir Tayyare Fabrikası, Nuri Demirağ’ın çalışmaları derken bugünün Türkiye’sine ulaşıyoruz” diye konuştu.
Havacılık tarihinin başarısının arkasındaki noktaları paylaşan Öztürk, “Bu işin arkasında teknoloji, çalışmak ve sabır var. Eğer güçlü olmak ve teknolojinizi geliştirmek istiyorsanız, çalışma yapmak zorundasınız. Ülkemizin, üniversitelerimizin, araştırma merkezlerimizin ciddi bir teknoloji üretiyor olması lazım. Siz neredesiniz, nereye gitmek istiyorsunuz, uzun vadeli planlarınız nedir, bunlara bakmamız gerekiyor. İyi bir politika belirlememiz şart. Burada teknolojiyi takip eden değil teknolojiyi yönlendiren olmanız gerekiyor. Yoksa takip edilen değil takip eden konumuna düşersiniz. Teknoloji yönetimine konu olan ‘mevcut teknolojiden nasıl yaralanacağız, onu nasıl ileri götüreceğiz, patent ne işe yarar sorularına yanıt aramalıyız. Kısacası kendimizi ve teknolojiyi geliştirmek zorundayız” dedi.
“Ar-Ge yaşam tarzınız olmalı”
Ar-Ge’ye de değinen Öztrürk, “Ar-Ge bir günlük iş değil bir süreç. Ömrünüzü bu işe vakfetmeniz, bunu bir yaşam tarzı haline getirmeniz gerekiyor. Buradaki en önemli madde çalışmak, okuduğunu anlayabilmek için yeterliliğe sahip olmak, dünyayı takip etmek ve laboratuvar ortamında bunları ispatlamanız. Ar-Ge’yi şöyle de tanımlayabiliriz; Yeni bilgi, teknoloji, ürün geliştirmek, yeni yetenekler kazanmak, insan kaynağı geliştirmek, itibar kazanmak, ilişkiler kurmak, ağ yapılara katılmak, tedarik zinciri içinde yer almak. Ar-Ge bir yatırımdır. Millîleştirmeyi ancak Ar-Ge’yle başarırız. Bu anlattığım şeylerin hepsinin tek yolu ve millîleştirmenin anahtarı Ar-Ge’dir” diye konuştu.