Yakın dönemde sıcak çatışmaların yaşandığı özellikle İsrail’in Filistin’e saldırısı ile Rusya-Ukrayna Savaşına dikkat çekilerek nefret söylemleri Yaşar Üniversitesinde düzenlenen “Düşünceyi İfade Özgürlüğü ve Nefret Söylemi” isimli sempozyumda tartışıldı. Doç. Dr. Murat Önok, “İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarında uyguladığı ırk ayrımcılığı politikaları da silahlı çatışma sırasında işlediği diğer fiiller de başta insanlığa karşı suç ve savaş suçu olmak üzere birçok uluslararası suçu oluşturur” dedi.
Yaşar Üniversitesi Uluslararası Hukuk Uygulama ve Araştırma Merkezi ile Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi iş birliği ile “Düşünceyi İfade Özgürlüğü ve Nefret Söylemi” isimli sempozyum düzenlendi. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulunun İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin, insan haklarının uluslararası düzeyde korunmasına yönelik önemli bir ilk adım olması ve bildirgenin kabul edilişinin 75. yılı olması nedeniyle gerçekleştirilen sempozyuma çok sayıda hukukçu ve öğrenci katıldı.
Selçuk Yaşar Kampüsünde düzenlenen sempozyumda; “Ayrımcılık Yasağına İlişkin Uluslararası Sözleşmeler”, “Düşünceyi İfade Özgürlüğü”, “Nefret Söylemi ve Nefret Suçları” konuları ele alındı. Sempozyuma; Yaşar Üniversitesi Uluslararası Hukuk Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Işıl Özkan, Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Burcu Dönmez, Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Ali Nazım Sözer, Prof. Dr. Deniz Kızılsümer Özer, Prof. Dr. Timur Demirbaş, Prof. Dr. Mustafa Ruhan Erdem, Dr. Aslı Topukcu İduğ, Dr. Bahar Sommer, Yaşar Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Çetinkaya, Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Murat Önok, İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Durmuş Tezcan, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tolga Şirin ve Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Emekli Hukuk Müşaviri Ahmet Münci Özmen konuşmacı olarak katıldı.
"İnsanlığa karşı suçta yaygın veya sistematik bir saldırı vardır"
Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuk Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Murat Önok, ırk ayrımcılığını, bu suçların Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanmasını ve Gazze’de işlenen suçları değerlendirdi.
İsrail’in uyguladığı politikayı ‘insanlığa karşı suç’ bakımından değerlendiren Doç. Dr. Önok, “İnsanlığa karşı suçta yaygın veya sistematik bir saldırı vardır. Gazze’yi düşündüğümüzde, hem çok sayıda sivil nüfusu hedef alan hem de organize bir saldırı vardır. Ayrıca Roma Statüsü açısından aranan ilave bir koşul da bu saldırının örgütsel bir politikaya istinaden olmasıdır. Bu, devlet dışında da herhangi bir örgüt olabilir. İsrail’in saldırıları hükümet politikasına dayanıyor ama Hamas’ın saldırıları da bir örgütün politikasına dayanıyor. İnsanlığa karşı suçta; sanıklar, kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, malları yok etme, özgürlüğünden mahkum bırakma gibi suçlar işliyor. Soykırımda mutlaka; ulusal, etnik, dini ve ırki bir grubu hedef alması gerekiyor. Oysa insanlığa karşı suçta böyle bir sınırlama yok. Herhangi bir nüfus olabilir; ayrıca insanlığa karşı suçta belirli bir grubu yok etme amacı aranmadığı için bu işi çok kolaylaştırıyor. İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarında uygulamaya koyduğu ayrımcı politikalar tereddütsüz olarak zulmetmeye girer” diye konuştu.
Savaş suçunu açıklayan Doç. Dr. Önok, “Gazze’deki uluslararası bir çatışmadır. Silahlı çatışmada İnsancıl Hukuk Kuralları uygulanır. Bu kurallar çatışan tüm tarafları bağlar. Demek ki Gazze’de Filistin Devleti de Hamas da İsrail Devleti de uluslararası suçlar işleyebilir. Bunun böyle olup olmadığı kuvvet kullanma hakkından bağımsız olarak değerlendirilir. Hedefler hiçbir zaman kasıtlı olarak hedef alınamaz. Aksi halde savaş suçudur” dedi.
"Bu soruşturma çok uzun sürecektir"
Önok, “Bir devlet Uluslararası Ceza Mahkemesine başvururken belirli bir kişiyi ihbar edemez. Ya da sırf belirli bir suçun veya tek bir ülkenin suçunun incelenmesini isteyemez. Bir bölgedeki durum bir bütün olarak savcılığa ihbar edilir. Bu ihbar sonucunda çatışan taraflardan hangilerinin, hangi eylemlerle suçlanacağını savcılık kendisi belirler. İşlenen tüm suçlar üzerinde değil, ana mağduriyet türlerini ve en ağır olayları yansıtan bir örneklem üzerinde durulur. Çatışan tarafların işlediği karşılıklı suçlar varsa her birinin işlediği en ağır suçlardan bazı örnekler dava konusu edilir. Başvuran Filistin de olsa İsrail’i de şikayet etse, neticede soruşturulan Filistin, Hamas ve İsrail olacaktır. Bu noktada, niceliksel ve niteliksel olarak en ağır ithamlar İsrail’e yönelecektir; ma Hamas’a da suçlamalar olacaktır. Savcıların şüpheli olarak belirlediği kişilerden kimler yakalanıp mahkemeye teslim edilebilir? UCM devletlerin iş birliğine bağlı olarak görev yapabiliyor, kendi kolluk kuvvetleri yok. Destekte bulunması gereken taraf devletlerin en geniş kitlesi ise Batılı devletler. Bu bakımdan acaba İsrailli şüpheliler yakalanabilecek mi? İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarında uyguladığı ırk ayrımcılığı politikaları da silahlı çatışma sırasında işlediği diğer fiiller de başta insanlığa karşı suç ve savaş suçu olmak üzere birçok uluslararası suçu oluşturur. Hamas’ın sivilleri hedef alan eylemleri de suç teşkil edebilir. Bu soruşturma çok uzun sürecektir. Batılı devletlerin ve ABD’nin İsrail’e olan açık destekleri sürdükçe sorunlara karşı hukukun işletilebilmesi maalesef gerçekçi gözükmemektedir” şeklinde konuştu.
Nefret söylemi ve nefret suçlarını kriminolojik açıdan anlatan Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Timur Demirbaş, “Nefret suçunda; Türk Ceza Kanununda düzenlenmiş olan bir suçun mevcut olması ile failin bu suçu, mağdurun belirli bir gruba aidiyetinden kaynaklanan nefret nedeniyle ya da ön yargı ile işlemiş olması. Nefret suçları ayırt edilirken mağdur, diğer suçlara maruz kalmış mağdurlara göre fiziki ve psikolojik olarak daha fazla zarar görür. Nefret suçlarındaki asıl hedef, suça maruz kalan kişinin ötesinde onun mensup olduğu sosyal grup olup bu durum gruplar arasındaki gerginliği artırır. Bu da barışı ihlal tehlikesi taşır” dedi.
“Nefretin Psikolojisi” başlıklı bir sunum gerçekleştiren Yaşar Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Çetinkaya ise şunları söyledi:
“Hayatımızda sadece eşyaları değil, insanları da kategorize etme eğilimindeyiz. Çoğu zaman bu durum soruna neden oluyor. Kendimizi, genellikle içinde bulunduğumuz grubun etiketi üzerinden tanımlıyoruz. Ayrımcılık beynimizde başlıyor. Nefret ve ayrımcılık sonradan kazandığımız bir özellik. Ayrımcılığın da nefretin ardında da dürtüler var. Burada tutkulu nefret alanları ortaya çıkıyor.”