Mersin Üniversitesi, Mersin Deniz Ticaret Odası ve Slow Fish iş birliğinde ‘İklim Kriz, İstilacılar ve Kirlilik Kıskacında Akdeniz’ çalıştayı düzenlendi. ‘İklim Kriz, İstilacılar ve Kirlilik Kıskacında Akdeniz’ başlığı adı altında Akdeniz’deki ekosistemindeki değişimlerden bahsedildi.
Haber – Mehmet Çetin
Mersin Deniz Ticaret Odası’nda düzenlenen çalıştayda, ‘İklim Kriz, İstilacılar ve Kirlilik Kıskacında Akdeniz’ başlığı adı altında Akdeniz’deki ekosistemindeki değişimlerden bahsedildi. Çalıştay açılış konuşmasını yapan Deniz Ayaş, çalıştaya iki kurum olarak katıldığını ifade ederek, 25 Ağustos’tan itibaren Mersin Körfezi’nde denizanalarının ciddi bir tehlike arz ettiğini belirtti. Konuşmacı olarak Mersin Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Prof. Dr. Deniz Ayaş, Mersin Deniz Ticaret Odası Slow Fish sözcüsü Ezgi Biçer Uçar, Çukurova Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Doç. Dr. Ali Rıza Köşker, ÇMO Mersin Şube Başkanı Dr. Sinan Can, Çukurova Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Doç. Dr. Sedat Gündoğdu katıldığı çalıştayda, Akdeniz’deki canlı türünün değişiminden bahseden Mersin Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Prof. Dr. Deniz Ayaş, “Bundaki motor güç tabi bin sekiz yüzlerin sonunda Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla ve oradan gelen türlerin Akdeniz’e geçiyor olması bir motor güç. Ama bunun dışında Akdeniz’in sıcaklığı, tuzluluğu artıyor. Maalesef şu anda Mare Nostrum eski sağlığında değil ve günümüze kadar analiz edilen uzun veri serileri, sıcaklık ve tuzluluk derecesinde artan bir artışı doğrulamaktadır. Bu süreç özellikle genel iklimsel ısınmanın artan aşaması olan 1990’dan itibaren hızlanmıştır. Bu değişikliler daha ılıman denizlerde yaşayan yabancı organizmaların Akdeniz’de ortaya çıkmasına ve yerleşmesine neden olmuştur. Bu biyoçeşitliliği ve ekosistemlerdeki hassas dengeyi değiştirebilen bir tropikalleşme sürecidir. Bir değişimden bahsediyoruz” şeklinde konuştu.
“TROPİK DENİZLERDEN BALIK TÜRLERİ AKDENİZ’E GEÇMİŞ DURUMDA”
Tropik denizlerden balık türlerinin Akdeniz’e geçtiğini ifade eden Ayaş “Bunu hepimiz biliyoruz. Aslında bir soru sormak gerekiyor. Göç eden bir besin zinciri mi var? Yani Akdeniz’de ayrı bir deniz zinciri var Tropik denizlerde ayrı bir besin zinciri var. Bunlar karakter olarak farklı. Mesela Tropik besin zinciri daha uzun daha fazla canlı içerir. Bunu başta anlayamamıştık ama işte çok bildiğimiz türler geçiyordu. Herkes bunları biliyor aslan balıkları, balon balıkları, uzun dikenli denizkestanesi bu en son Mersin Körfezi’nde olan bir denizanası türü Hindistan balığı bu türler bilinen türler diye mi düşünüyorduk. Aslında türler değil bir besin zinciri olarak geçiyor. Fitoplankton, zooplankton olarak geçiyor. Yani bir bezin zincirinin üretim basamağı ve en temel basamağı da geçiyor. Yani biz büyük bir dönüşümden bahsediyoruz. Büyük bir Tropikleşmeden bahsediyoruz. Yani üç beş türün Akdeniz’e geçmesi ayrı; tüm bir besin zincirinin geçmesi ayrı. Tropik bir besin zinciri oluşuyor. Tabi besin zinciri geçiyor ama başka bir şey daha oluyor. Bu da gözden kaçıyor. Bu uzun dikenli deniz kestanesi Kızıldeniz’den geldi 15 yıldır Akdeniz’de var. Diedama setosum, çizgili kardinal balığı bunlarda geçti 3-5 yıl önce. Sonra bunlar bir arada görülmeye başlandı. O kardinal balığı geldi uzun dikenli deniz kestanesini buldu. Neden buldu çünkü ona koruma sağlıyor. Uzun dikenlerin arasında yaşama koruma sağlıyor. Tropik denizlerde fonksiyonel bir görev alan ya da ortaklaşan yaşayan türlerde buraya geldiğinde aynı ilişkileri kuruyorlar. Yani bunlar Kızıldeniz’de de böyle birlikte yaşıyorlar. Akdeniz’de de bu olmaya başlıyor. Yani iş böyle devam ediyor” ifadelerini kullandı.
“BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK AKDENİZ’İN FAKLI BÖLGELERİNDE FARKLI DEĞİŞİMLER GÖSTERİYOR”
Akdeniz’deki biyolojik çeşitlilik yabancı tür modellerinin nasıl şekillendiğini belirten Ayaş, “Aslında modeller üzerinden kavramak daha doğru olacağını düşünüyorum. Bu modelde göç eden yabancı türlerin, Levant Denizi ya da Doğu Akdeniz’de yoğunlaştığını görüyoruz. Orta Akdeniz’de kısmı bir etki var. Batı Akdeniz’de neredeyse hiçbir etki yok. Batı Akdeniz’de daha bozulmamış bir ekosistemi var. Özellikle doğu ve ortada yeni türlerin girmesiyle beraber bir çeşitlilik değişmiş. Bu iki modeli üst üstte koyduğumuzda şöyle bir şey çıkıyor. Tamda bunu anlatıyor. Doğu Akdeniz’de tropikleşme hızı çok çok hızlı. Ve tropikleştiğini düşünüyoruz artık. Orta Akdeniz’de kısmı bir etkilenme var. Batı Akdeniz kendini korudu. Akdeniz’ faklı bölgelerinde farklı değişimler gösteriyor” ifadelerini kullandı.
KÖŞKER: “SON YILLARDA AKDENİZ’E YENİ TÜR GİRİŞLERİ ARTIŞ GÖSTERMİŞTİR”
Akdeniz’in zehirli istilacıları konusuyla sunum konuşmasını yapan Çukurova Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Doç. Dr. Ali Rıza Köşker ise; “Son yıllarda Akdeniz’e yeni tür girişleri artış göstermiştir. Fakat değişen sadece tür çeşitliliği değildir. Akdeniz’de çok aşina olmadığınız bir kavramla tanıştık son 15-20 yıl içerisinde yoğun bir şekilde karşı karşıya kaldık. Bunlar toksik türler şu şekilde: Balon balıkları, aslan balığı, kutu balığı, çizgili yılan-kedi balığı, uzun dikenli deniz kestanesi. Denizel toksinlerden kaynaklı zehirlenme kayıtları binlerce yıl öncesinden günümüze ulaşmıştır. Zehirli balık deyince özellikle Japonya akla geliyor. Japonya özellikle balon balıkları konusunda mutfak kültürlerinde önemli yer kaplaması nedeniyle oldukça aşina bir ülke. Orta çağda zehirli balon balıkları adına şiirler edebi eserler dahi yazılmış. Yine antik Çin döneminde yazılı kayıtlar var. Zehirleme vakalarına yönelik neler yapılabilir o zamanki bilgi birikimi çerçevesinden yazılı kaynaklar günümüze ulaşmış. Benzer şekilde Mısır’da hiyerogliflerde balon balığı motiflerinin olduğu arkeologlar tarafından bildirilmiş. İlginç bir örnekte Büyük İskender bir seferinde askerlerine denizel ürünlerinin tüketimini yasaklıyor. Çünkü o zamanki bilgiler çerçevesinde denizel zehirli türlerin insanlar üzerinden önemli etkiler yapabildiği bilinmekte. Balon balıkları 20 yılda neredeyse tüm Akdeniz’i istila etti. Güney Afrika kıyılarına kadar hızlı bir yayılım gösterdi” dedi.