Mersin’in büyük bölümü 3. derece deprem bölgesi kabul ediliyor. Bu da İstanbul, İzmir, Hatay gibi yüksek riskli şehirlerle kıyaslandığında daha düşük bir tehlike anlamına geliyor. Ancak uzmanlar, “düşük riskli olmak, depremden etkilenmeyeceğiz demek değildir” uyarısında bulunuyor.
Uzmanlar kentteki deprem riskine ilişkin, “Mersin doğrudan büyük bir fay hattının üzerinde değil. Ancak kenti çevreleyen aktif fay sistemleri mevcut. Mut, Silifke, Tarsus ve Gülnar çevresinde yer alan faylar uzun zamandır sessiz. Bu durum, gelecekte büyük bir deprem üretme ihtimalini tamamen ortadan kaldırmıyor. Özellikle Erdemli–Tarsus hattında yer alan alüvyon zeminlerde yapılaşma çok yoğun. Bu zeminler, deprem anında sarsıntıyı büyütür ve risk katlanır" ifadelerini kullandı. Uzmanlara göre, olası bir depremde en büyük sorun sadece fayların kırılması değil; zemin yapısı ve düzensiz kentleşme. Mersin merkezinde çok sayıda yüksek katlı bina alüvyon zemin üzerine inşa edilmiş durumda. Bu da orta büyüklükteki bir sarsıntının bile beklenenden daha fazla hasara yol açabileceği anlamına geliyor.
Peki vatandaşlar ne yapmalı?
Bireysel hazırlıkların önemini vurgulayan Uzmanlar, "Depremi engellemek mümkün değil ama yıkıcı etkilerini azaltmak elimizde. Öncelikle oturduğumuz binaların güvenliğinden emin olmalıyız. Kaçak veya ruhsatsız yapılar en büyük risk. Ayrıca her evde mutlaka bir deprem çantası hazır bulundurulmalı. Aile içi toplanma noktaları belirlenmeli, acil durum planı yapılmalı. Bunlar küçük ama hayati adımlar.”
Mersin Büyükşehir Belediyesi’nin de “Afet Eylem Planı” üzerinde çalıştığı hatırlatılan açıklamada toplumsal farkındalığın artmasının hayati olduğuna dikkat çekti. Uzmanlara göre Mersin, “deprem açısından nispeten avantajlı” iller arasında bulunsa da bu tablo rehavete yol açmamalı. Şehirde hem yerel yönetimlerin hem de vatandaşların alacağı önlemler, olası bir afette can kayıplarını en aza indirecek en kritik unsur olacak.





