Mersin Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü tarafından, 6 Şubat 2023 tarihinde yaşadığımız Kahramanmaraş merkezli depremlerin Mersin’deki yapılar üzerine olan etkilerinin masaya yatırıldığı bir panel düzenlendi.
20 Mart 2023 Pazartesi günü Mersin Üniversitesi Prof. Dr. Uğur Oral Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen panele Rektör Danışmanı Prof. Dr. Ayla Özer, Mersin Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İlker Fatih Kara, Turizm Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Atasoy, Fen Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Recep Özen, akademik ve idari personel ile öğrenciler katıldı. Panelde ilk olarak söz alan Mersin Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İlker Fatih Kara, yaşadığımız depremlerin 11 ili kapsayacak şekilde ağır bir yıkım ve hasara sebep olmasının, ortaya çıkan durumu daha da ağırlaştırdığını ifade etti
“Bizlerin Mersin’de yaşadığı depremin şiddeti, merkez üssünden ve merkez üssüne yakın yerlerden farklı”
Deprem bölgesine Mersin Üniversitesi tarafından teknik bir heyet yollandığını ve bir rapor hazırlandığını belirten Prof. Dr. İlker Fatih Kara, “Bizlerin Mersin’de yaşadığı depremin şiddeti, merkez üssünden ve merkez üssüne yakın yerlerden farklı. Yıkıcı olması bağlamında bu depremin şiddeti Hatay’da ağır, Adana’da orta, Mersin’de ise çok hafif bir düzeyde olduğu belirlenmiştir” dedi. 6 Şubat’tan itibaren bir deprem fırtınasına yakalandığımızı belirten Prof. Dr. İlker Fatih Kara, “Bölgede, büyük depremlerin ardından büyüklüğü 4 ve üzeri birçok deprem meydana geldi. 6 Şubat’ta büyük bu iki depremde birçok bina yıkıldı. Yıkılan binaların büyük bir çoğunluğunun 1999 yılı öncesi inşa edildiği tespit edilmiştir. 2000 yılı öncesinde yıkılan ve hasar gören binalarda malzeme kaynaklı olarak, beton dayanımının düşük olduğu, düz yüzeyli donatı kullanıldığı ve donatıların korozyona uğradığı yani paslandığı görülmüştür. Bununla birlikte yapısal olarak ağır hasar ve göçmeye neden olan en önemli kusurlar, kolon-kiriş birleşim bölgesinde enine donatının bulunmaması veya yeterli düzeyde olmaması, bazı binalarda güçlü kolon zayıf kiriş kuralına uyulmaması, binalar arasında yeterli deprem derzinin bulunmaması olarak görülmüştür” şeklinde konuştu. Prof. Dr. Kara, “Yıkımların önemli nedenlerinden bir tanesi de bazı binalara ait zemin katın dükkân veya işyeri olarak kullanılmaya başlanması ile bu katlarda sonradan yapılan değişiklilerle zemin katın yumuşak kat konumuna dönüşerek binanın kısmen veya toptan göçmesidir. Diğer yandan, Mersin’de özellikle bu depremlerden dolayı büyük çaplı ağır hasar olmadığını gördük. Duvarlarda oluşan çatlaklar mevcut. Binaların birçoğunda Taşıyıcı elemanlarda deprem etkisi nedeniyle bir hasar bulunmuyor. Ancak binaların bir kısmında deprem öncesi de var olan ve deprem nedeniyle daha da büyüyen korozyon hasarlarının olduğu tespit edilmiştir” ifadelerini kullandı.
“Bina yapımındaki malzemeleri doğru tanımazsak, problemleri tam anlamıyla çözemeyiz”
Daha sonrasında söz alan Mersin Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Cahit Bilim, binaların yapımında kullanılan malzemeler ile ilgili bilgilerin yanı sıra uygulamalarda karşılaşılan problemlerden bahsetti. Prof. Dr. Cahit Bilim, “Yapının ömrü sadece projeye ve işçiliğe bağlı değil; malzeme seçimine de bağlıdır. Bir inşaatın maliyetinin yüzde 65’lik kısmını malzeme giderleri oluşturmaktadır. Bu da bizlere malzemeyi tanımazsak, problemlerin çözümünde zorluk yaşayacağımız göstermektedir” dedi. Bina yapımının en önemli bileşenlerinden olan betonlar ile ilgili bilgilendirmelerde bulunan Prof. Dr. Bilim, “Beton; su, çimento, agrega (kum ve çakıl) ve katkı maddelerinin kullanılmasıyla elde edilir ve zamanla dayanım kazanır. Beton üretiminde malzemelerin oldukça homojen bir şekilde karıştırılması gerekmektedir. İçinde her boydan agrega olan beton daha yüksek dayanım ve dayanıklılık sağlar” ifadelerini kullandı. Betonun gereken dayanıklılığa ulaşması için yeterli miktarda suyun ve sıcaklığın bulundurulması işlemine betonun kürü denildiğini belirten Prof. Dr. Bilim, “Beton en az yedi gün boyunca küre tabi tutulmalı ve suyunu kaybetmesi önlenmelidir. Bu yapılmazsa, yüzeyde çatlaklar oluşmaktadır.” dedi. Yapılarda çelik kullanımdan da bahseden Prof. Dr. Cahit Bilim, “Betonun içinden çeliğin çıkmaması lazım. Donatı ile beton arasında aderansın olması gerekmektedir. Bunu, donatıların boyunca uzanan nervürlerle sağlıyoruz” şeklinde konuştu. Binalarda yaşanan ve bölgemizde de sıklıkla karşılaşılan bir sorun olan korozyon hakkında da bilgiler veren Prof. Dr. Cahit Bilim, “Korozyon sonucunda, sertleşmiş beton çatlar, çelik donatı kesit kaybına uğrar ve gevrekleşir, donatı beton arasında aderans kaybı gerçekleşir. Bunu önlemek için çelik donatıyı uygun yapılı, boşluksuz, sağlam ve yeterli kalınlıkta kaliteli betonla örtmek gerekmektedir” ifadelerini kullandı.
“Mersin’de depremler sonrası ağır hasarlı binalar var”
Panel, Mersin Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Emre Akın’ın “Riskli Yapıların Tespiti” başlıklı sunumu ile devam etti. Depremler sonrası Mersin’de yıkılan binanın olmadığını belirten Prof. Dr. Akın, “Ancak Mersin’de depremler sonrası ağır hasarlı binalar var. Genelde tuğla dolgu duvarlarda çatlaklar bulunuyor. Mevcut oturma vs. kaynaklı eski çatlakların büyümesi sorunuyla da karşılaştık. Aynı şekilde, korozyon kaynaklı problemler de Mersin’de yaygın. Zemin kaynaklı oturma sorunları da yine tespitlerimiz arasında” dedi. Deprem riskinin belirlenmesinin iki tip analiz yöntemiyle gerçekleştirildiğini belirten Prof. Dr. Emre Akın, “Bunlar, deprem risk analizi ve deprem performans analizidir. Deprem risk analizi kentsel dönüşüm amaçlı uygulanır. Bu analizi, bu konuda lisans sahibi mühendisler yapabilirler. Apartmanda bir kişinin başvurusuyla bu analiz yaptırılabilir. Mühendis bu analizde, yapının projesi varsa mevcut yapının projeye uygunluğu kontrol eder. Uygun değilse veya proje yoksa rölöve çıkartır. Zemin etüdü gerçekleştirilir. Sadece zemin kattan karot alma ve donatı tespiti için kolon sıyırma olarak tarif edilen işlem ile röntgen cihazıyla tarama yapılır. Beton dayanımı ile donatının cinsi, aralarındaki mesafeler, çapları ve detayları belirlenir. Yapının bilgisayarda 3 boyutlu modeli yapılarak analiz edilir. Analiz sonucuna göre yapı riskliyse boşaltılması gerekmektedir” ifadelerini kullandı. Bunun yanı sıra, yapısını kentsel dönüşüme dahil etmek istemeyenlerin deprem yönetmeliğine uygun olarak performans analizi yaptırabileceğini ifade eden Prof. Dr. Akın, performans analizinin işlem adımlarının risk analizine benzediğini ancak karot alma ve donatı tespitinin her kattan yapılması gerektiğini vurguladı ve performans analizi sonucuna göre belirlenecek bir güçlendirme yönteminin uygulanabileceğini, güçlendirme maliyetinin yüksek bulunması durumunda ise yıkıp yeniden yapım yoluna gidilebileceğini belirtti. Bütün binalarda bu analizlerin gerçekleştirilmesine gerek olmayabileceğini söyleyen Prof. Dr. Akın, “Bunun için birinci aşama bir ön değerlendirme yapılabilir. Binalardaki taşıyıcı sistem türü, kat adedi, yumuşak/zayıf kat, düşey düzensizlik, ağır çıkmalar, planda düzensizlik/burulma etkisi, kısa kolon etkisi, deprem tehlikesi ve zemin sınıfı puanlamalarına bakılarak birinci aşama değerlendirme yapılır.” şeklinde konuştu.
“Mersin’de İstisnai yerler haricinde zeminler genel olarak orta ve iyi nitelikte”
Mersin yerleşim alanı için her iki depremdeki yaklaşık anakaya yer ivmesi değerinin 0.05g mertebesinde olduğunu söyleyen Prof. Dr. Özgür Lütfi Ertuğrul ise; Mersin’de yerel zemin koşullarına ve depremlerin uzun sürmesine bağlı olarak kentsel yerleşim alanında ciddi düzeyde sarsıntı hissedildiğini belirtti. Prof. Dr. Ertuğrul, “Ancak bizler Mersin’de depremi, deprem bölgesine göre 10-20 kat daha az hissettik. Pazarcık ve Elbistan’da sığ depremler meydana geldi ve bunlar yapılara büyük hasar verirler. Deprem sonrası, çevre faylarda da gerilme değişimleri yaşanmıştır. Savrun, Türkoğlu, Malatya fay segmentine doğru gerilme artışları var. Bu durum, enerjinin bu bölgelerdeki fay segmentlerine taşındığını göstermektedir” dedi.
Prof. Dr. Ertuğrul, “Mersin ili için, Ege-Kıbrıs Fayı, Adana Karataş ve Yumurtalık, Mut, Ecemiş ve Namrun Fayları riskli. Mersin için olasılıksal ivme haritalarına bakıldığında ise Mut, Erdemli, Mersin Merkez, Çamlıyayla ve Tarsus ilçelerinde yer ivmesi değerlerinin diğer ilçelere göre daha yüksek olduğu görülüyor” ifadelerini kullandı. Deprem etkisinin topoğrafik ve zemin koşullarına bağlı değişiminden ve zemin sıvılaşma riskinin değerlendirilmesi konularından da bahseden Prof. Dr. Özgür Lütfi Ertuğrul, “Mersin için zemin sıvılaşma analizlerine bakıldığında, Erdemli, Mezitli ve Akdeniz ilçelerindeki bazı noktalarda sıvılaşma riski mevcut ancak her binanın zeminin ayrı özellikleri bulunmaktadır ve bu nedenle ayrı değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Yüksek katlı binalarda deprem etkisi ciddi olarak hissedilir. Ancak bu yapının riskli olduğu anlamına gelmez. Binalarımız doğası gereği depreme salınım yaparak cevap verecektir. İyi bir proje ve uygulama ile yüksek katlı binalar, az katlı binalara göre daha da güvenli olabilirler” dedi. Mersin’de istisnai yerler haricinde zeminlerin genel olarak orta ve iyi nitelikte olduğunu belirten Prof. Dr. Ertuğrul, Mersin’in kuzeyinde daha sağlam zeminler bulunduğunu, zayıf yerlerin ise genellikle sahil bandında ve dere yatakları çevresinde yer aldığını ifade etti. Zemin etütlerinin önemine değinen Prof. Dr. Özgür Lütfi Ertuğrul, “Zemin etüt raporları, deprem sırasında oluşacak yükleri önceden öngörmeyi sağlayarak yapının yüke dayanıp dayanamayacağı hakkında rehber olur. 2000 yılı öncesinde inşa edilen yapılar mutlaka sorgulanmalıdır. Hızlı bir eylem planının gerçekleşmesi gerekiyor. Kentimiz mevcut yapı stoğunun tümüyle yenilenmesi mümkün değil. Bu stoğu akılcı ve sistematik bir şekilde gözden geçirmemiz ve önem sırasına göre güncellememiz; yeni yapıları da depreme dayanıklı olarak inşa etmemiz gerekiyor.” şeklinde konuştu. Panel, katılımcılardan gelen soruların yanıtlanmasıyla birlikte sona erdi. (Haber Merkezi)