Fatih Alkar

Fatih Alkar

BAYRAM GELMİŞ NEYİME

 


Nasıl unutabiliriz ki? Düşünsenize dostlar milyonlarca insan akşam zengin yatıp, Kahramanmaraş merkezli 04.17 depremi ile sabah fakir kalktılar. Daha da önemlisi evinde yanı başında olan bir canını gözleri önünde yitirenler. Uzvunun en az birisini kaybeden binlerce insan. Dile kolay asrın felaketinde, bir şekilde bölge de etkilenen 11,5 milyon insan. Sonrasında azim ile doğduğu, büyüdüğü ekmeğini kazandığı işyerlerinde yaşama kaldığı yerden devam eden binlerce on binlerce depremzede. Bölgede atılan toplu konut temelleri, yeni yaşam alanları, yeniden yapılanma süreci. Hısım ve akrabanın çok olduğu Mersinimiz gibi kentlere zorunlu iç göçün yaşandığı günler. Demografik etkileşim. Mesleğini yapamamanın, hayata yeniden başlamanın mücadelesini veren, travma yaşayan milyonlar. Depremin getirdiği 104 milyar dolarlık bir maliyet. Pandemi, ekonomik krizler, deprem. Bu anlamda toplumun ruh sağlığı nereye evrilecek kestirmek güç. Deprem olmadan önce hep konuşuyorduk, yazıp çiziyorduk. Memleketimde 62 milyon kutu antidepresan ilaç satılıyor, uyuşturucu yaşı 13'e indi, diye resmi makamlar açıklamalarda bulunuyor, biz de bunları sizlerle paylaşıyorduk. En büyük paramız 200 TL. Eyvallah ama Kemiksiz Etin kilosu 300 TL, bir litre süt 30 TL, kaşar peynirinin kilosu 200 TL, ramazan ayında 700 TL olan pastırmanın yanına yaklaşılmıyor. Bunlar temel ihtiyaçlar; pide ekmeği, ucuz ekmek kuyruklarını, domatesi, biberi, salatalığı yazmıyorum bile. Bir de adil olmayan gelir dağılımına bakalım. Sadece 13 milyarderin kişisel serveti 44 milyon insanın servetine eşit. Kronik enflasyon, 70 sente muhtaç olmak, IMF'den borç almak. Paralarımızı yurt dışına servet transferi yapanlar. Özal ve Demirel'in başkanlık sistemi ile ilintili söylemlerini dinledik yıllarca. Sonra 2002 yılından sonra iktidara gelen AK parti bu süreci hızlandırdı, yani anayasa referandumu ile başkanlık sistemine (Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemi) geçtik. Ve bizleri yönetenler yani Politikacılar ne yapıyor, hep yaptıkları gibi davranmaya devam ediyor, hamaset ve popülizm ile eda ediyorlar.! Sandık demokrasisinin uygulandığı 1946'dan bu yana yaşananlar. Eğitim sistemimize müdahale, ihtilaller, bizim çocuklar başardı nakaratı. Nedenler, niçinler. Hepsini acizane köşemde zaman zaman sizlere yazdım dostlar. Matbaanın 287 yıl sonra gelmesi. Ta 1946 yılında Nihat Erim ve 1957 de Celal Bayar'ın dillendirdiği Türkiye’nin küçük Amerika olması için topluma verilen mesaj ve eylemler, Komünizm geliyor, söyleminin sistematik algı oluşturması çabaları. Güzel ülkemin jeo-politik konumu. Bölgenin yani coğrafyanın kader olduğu edebiyatı. Bu "kader" edebiyatı BAE /DUBAİ'YE neden uğramaz bilmiyorum. Bireysel cinnet geçiren insanlar, ayda 40'a (bu sadece bir sayı değil) yaklaşan kadın cinayetleri, egonun ve kibrin tavan yaptığı zaman dilimi. Her şeyin para ile ölçüldüğü, materyalizmin hükümranlığı ve insan ilişkilerinin para en yüce değerdir söylemi ile acımasızca desteklendiği bir akıl almaz süreç. Vahşi Kapitalizm öylesine pervasızca almış başını gidiyor ki. Mutluluk endeksleri açıklanıyor güzel ülkemde, depremden sonra ne oldu bilmiyorum ama kullanılan antidepresan ilaçlarından anlıyoruz ki mutlu olamayan insan sayısı günbegün artmakta. Yani demem o ki elbette hayat devam ediyor, mesleksiz toplumlarda olduğu gibi biz de de popülizm, oportünizm fazlasıyla egemen, öğrenilmiş çaresizlik ve şartlanma, dogmatik yapılanma, tabular dorukta. Bunu yaşadığınız kentte, köyde herhangi bir dolmuşa birkaç kez bindiğinizde anlıyorsunuz zaten. İşte bütün bunlardan hareketle bendeniz birkaç gün sonra yaşayacağımız dini bayramımız olan Ramazan Bayramı’nı; "bayram gelmiş neyime" nakaratı ile karşılamak istiyorum. Neden mi? Gıda da kendi kendine yeten, gerçek anlamda yerli malı yurdun malı haftaları düzenlenen ve uygulanan. Samimiyetin, dürüstlüğün üst seviyede olduğu. Maneviyatın ve dostluğun, sevginin, saygının liyakatin ön plana alındığı, komşuluk ilişkilerinin kutsal olduğu, komşusu açken, tok yatan bizden değildir söylemini unutan yığınları, adil olmayan gelir dağılımını gördükçe, nihayetinde tıpkı Kızılderili atasözünde olduğu gibi çocuklarımızdan emanet aldığımız çevreyi, ağacı, börtü böceği bile bile hoyratça kullandıkça; bayram gelmiş neyime demeye devam edeceğim. Dip not: Kıymetli okurlarımız sizlerden bayram sonrası için bir süre izin istiyorum. Nasipse haziran ayının ilk salı günü görüşmek üzere. Mutlu bayramlar, sağlık ve esenlik diliyorum.




ARŞİV YAZILAR