Dr. Nasır Nesanır: ’Maymun Çiçeği’nde kullanılan aşının kökeni Hıfzıssıhha Enstitüsü’nden geliyor’

Dr. Nasır Nesanır: ’Maymun Çiçeği’nde kullanılan aşının kökeni Hıfzıssıhha Enstitüsü’nden geliyor’ cukurovagazetesi.com

Mersin Tabip Odası Başkanı Dr. Nasır Nesanır, Cumhuriyet’in kazanımlarından birisi olan Hıfzıssıhha’nın öneminden bahsederek, Maymun Çiçeği Hastalığı’na ilişkin veriler paylaştı. Olanaksızlıklar içerisinde Hıfzıssıhha Enstitüsü’nde önemli çalışmalar yapıldığını vurgulayan Dr. Nesanır, "Şu an Maymun Çiçeği hastalığında kullanılan aşının kökeni oradan geliyor" dedi.


Haber-Vecdi Yenigül

 

Mersin Tabip Odası Başkanı Dr. Nasır Nesanır, 30 Ağustos 1922'de Dumlupınar'da Atatürk'ün başkumandanlığında zaferle sonuçlanan Büyük Taarruz'un 100. yıldönümü dolayısıyla gerçekleştirilen bir televizyon programına katıldı. Dr. Nasır Nesanır, Cumhuriyet'in ilk yıllarından bu yana sağlık alanında atılan adımlara değinerek, Hıfzıssıhha Enstitüsü ve Maymun Çiçeği Hastalığı üzerinden değerlendirmelerde bulundu.

 

"2 MAYIS 1920 YILINDA SAĞLIK VE SOSYAL YARDIM BAKANLIĞI KURULUYOR"

Türkiye'de sağlık alanındaki önemli gelişmelerin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kuruluşuyla birlikte Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde hayata geçirildiğini vurgulayan Dr. Nesanır, şunları söyledi; "Cumhuriyet kurulmadan önce Osmanlı İmparatorluğu sürekli Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı gibi savaşların içinde yer aldı. Tabi bu savaş süreci boyunca toplumda hastalık anlamında önemli bir yük oluşturdu. Özellikle bulaşıcı hastalıklar, salgın. İşte 1 yaşına gelmeden her 4 bebekten biri hayatını kaybediyordu. Birçok bulaşıcı hastalıktan insanlar hayatlarını kaybediyordu. Ortalama yaşam ömrü çok kısaydı. 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldığında, ondan 10 gün sonra Atatürk olayın farkında, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı'nı kuruyor. 2 Mayıs 1920'de kuruyor. 'Daha önce Osmanlı'da Sağlık Bakanlığı var mıydı' derseniz, yoktu. İçişleri Bakanlığı'na bağlı bir daire şeklindeydi sağlık işleri. Yani Cumhuriyet'i kuran ekip ve başta Atatürk olmak üzere, bu konunun ne kadar önemli olduğunun farkında oldukları için daha o zaman birçok ülkede Sağlık Bakanlığı kurulmuş durumda değil. 2 Mayıs 1920 yılında Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı kuruluyor, ilk bakan da Dr. Adnan Adıvar."

 

"REFİK SAYDAM DÖNEMİ ÇOK ÖNEMLİ"

Cumhuriyet'in ilk yıllarının ardından salgınlarla ilgili de önemli çalışmaların hayata geçirildiğini sözlerine ekleyen Nesanır, "Daha sonraki süreçte; 1923 yılında Cumhuriyet ilan edildikten sonra Sağlık Bakanı Refik Saydam oluyor. Refik Saydam, Cumhuriyet ilan edilmeden önce kısa bir süre yine Sağlık Bakanlığı yapıyor. Ama Refik Saydam dönemi çok önemli. Atatürk'ün güvendiği bir politikacı ve asker Dr. Refik Saydam. 1923'ten 1937 yılına kadar Sağlık Bakanı olarak görev yapıyor. Bu dönemde çok önemli işlere imza atıyor. Toplumdaki bu trahom olsun, sıtma olsun, verem olsun, tifolar olsun, çiçek hastalığı olsun. Bunların toplumu ne derece zayıf bıraktığını, öldürdüğünü görüyor. Bu anlamda bu hastalıkları önlemek için çok ciddi bir koruyucu sağlık hizmeti çalışması başlatıyorlar Türkiye'de. Bunun için 1930 yılında Umum Yasağı Kanunu'nu çıkartıyorlar" diye konuştu.

 

"ÖNEMLİ OLAN İNSANLARI HASTA ETMEMENİZ"

O dönemde yoğun olarak insanların hastalanmaması üzerine odaklanıldığına dikkat çeken Nesanır, "Koruyucu hekimlik. Zaten pandemi de bize onu gösterdi. Pandemide başarılı olan ülkeler, 3-4 madde halinde sayarsanız; birinci sıraya koruyu sağlık hizmetlerini koyarsınız. Önemli olan insanları hasta etmemeniz. Yani bunu şunun için söylüyorum; Refik Saydam'la Atatürk o sürecin farkındalar ve toplumu hasta etmemek için 'biz ne yapabiliriz' diyorlar ve o yönde sağlık örgütlenmesini, finansmanını, yönetimini o çerçevenin içerisine koyuyorlar. Yani bizim önceliğimiz koruyucu sağlık hizmetleri. O dönemde toplam 7 yerde de hastane açıyorlar. İşte Ankara Numune Hastanesi, Erzurum Numune Hastanesi. O 'numune' kelimesi 'örnek' anlamına gelir. Cumhuriyet'in ilk yıllarında biz işte koruyucu sağlık hizmetine ağırlık vereceğiz ama bir taraftan da belediyelere, özel sektöre örnek olması açısından biz numune hastaneleri açıyoruz" ifadelerine yer verdi.

"ŞU AN 36 BİN 500 CİVARINDA VAKA VAR BÜTÜN DÜNYADA"

Maymun Çiçeği Hastalığı'na ilişkin güncel veriler paylaşan Nesanır, "Hıfzıssıhha okulunda çok önemli sağlık personeli yetişiyor. Hıfzıssıhha Enstitüsü, biliyorsunuz bu iktidar döneminde kapandı. Şimdi Maymun Çiçeği Hastalığı; halk sağlığı için Dünya Sağlık Örgütü acil durum ilan etti. Şu an 36 bin 500 civarında vaka var bütün dünyada. 90'ın üzerinde ülkede vaka gözüküyor. Son 1 haftada 7 bin 500 Maymun Çiçeği vakası tespit edildi. Cumhuriyet'in değerlerine sahip çıkılmasının ve bazen de çıkılmamasının neye mal olduğu göstermek açısından Maymun Çiçeği Hastalığı'nı örnek veriyorum" dedi.

 

"MAYMUN ÇİÇEĞİ HASTALIĞI'NDA KULLANILAN AŞININ KÖKENİ ORADAN GELİYOR"

Nesanır, Hıfzıssıhha Enstitüsü'nün hak ettiği değeri görmediğini vurgulayarak, "O Hıfzıssıhha Enstitüsü'ne maalesef gelen hiçbir iktidar bir yatırım yapmadı. O olanaksızlıklar içerisinde, Cumhuriyet Dönemi'nde tüberküloz aşısını üretiyor, çiçek aşısını üretiyor, boğmaca, kızamık aşısını üretiyor ve bir kısmını da dışarıya ithal ediyor. Şimdi bu enstitü Maymun Çiçeği Hastalığı'nda kullanılan aşı suşu; Ankara suşu olarak geçer. Yani o maymun çiçeğinin değişimine uğramış halini kastediyorum. O olanaksızlıklar içerisinde Hıfzıssıhha Enstitüsü'ndeki bilim insanları tespit ediyor. Şu an Maymun Çiçeği Hastalığı'nda kullanılan aşının kökeni oradan geliyor" diye konuştu.

 

"CUMHURİYET BÖYLE ÇOK ÖNEMLİ DEĞERLERİ YETİŞTİRDİ"

Bir dönem Mersin'de de görev yapan Prof. Dr. Muzaffer Aksoy'dan söz eden Nesanır, "Prof. Dr. Muzaffer Aksoy. Rahmetli Muammer Aksoy'un kardeşi. Muzaffer Aksoy; Aziz Sancar Nobel Kimya Ödülü alırken teşekkür ettiği 4 akıl hocasından birisiydi. Muzaffer Aksoy, 1947-1957 yılları arasında Mersin Devlet Hastanesi'nde çalıştı. Cumhuriyet böyle çok önemli değerleri yetiştirdi" dedi. Nesanır, Cumhuriyet'in yetiştirdiği bilim insanlarının da değer görmediğini vurgulayarak, "Muzaffer Aksoy, Cumhuriyet'in bir değeriydi. Sonraki süreçlerde gördüğüm, bakıyoruz ki bu bilim insanları hep yalnız bırakılmış. Yaptığı çalışmalarla Nobel Tıp Ödülü'nü kazanabilecek birisi. O dönemde bile iktidarlar Muzaffer Hoca'ya sahip çıkmıyor. Muzaffer Hoca'ya sahip çıksalar, Nobel Tıp Ödülü'ne aday gösterseler, almaması için hiçbir engel yok. O yüzden Aziz Sancar çok farklı alanlarda çalışmasına rağmen, öğrenciliğinde Aziz Sancar'a dokunuyor, 50 yıl sonra Aziz Sancar ona teşekkür ediyor. Cumhuriyet böyle çok önemli değerler yetiştirdi" ifadelerine yer verdi.