Dert etme çünkü kredi var. Dert etme çünkü taksit var. Dert etme çünkü hayal ettiğin hayat artık sadece birkaç dijital tık uzağında. Yani artık “yok”luk değil, “var”mış gibi yapamamak ayıp. Öyle mi?
Bu sadece bir reklam değil; bu bir toplum mühendisliği faaliyeti. Tüketimi sadece normalleştirmiyor, neredeyse ahlaki bir sorumluluk gibi pazarlıyor. Kadınsan, zaten bakımlı olmalısın. Sosyalleşmelisin. Görünür olmalısın. Ama tüm bunları borçla yapabilirsin. Çünkü özgürlük artık faizde.
Bir diğer örnek: içerik platformları.
Eskiden tek derdimiz dizinin ortasında çıkan reklamlardı. Şimdi reklam izlememek için daha fazla ödeme yapmak zorundayız. Reklamsız versiyon, reklamlı olanın iki buçuk katı fiyatına satılıyor. Sessizlik bile artık lüks.
Bugün “Bu kadarı da olmaz” dediklerimiz, yarının yeni normaline dönüşüyor. Tıpkı eskiden bilimkurgu dizilerinde izlediğimiz, “duygusuz ama sistematik” distopya hayatları gibi.
Faturayı zamanında ödeyemeyen kadına güzellik kredisi veriyoruz. Gıda fiyatları yükselirken, dijitaldeki “Premium” seçeneği daha çok alıcı buluyor. İnsani ihtiyaçlar ertelenirken, sosyal görünürlük ihtiyaçları kredilendiriliyor. Sahi biz ne ara “gerçek” yaşamla “görünür” yaşamı bu kadar karıştırdık? Ne ara “kendin ol” sloganı “ürün seç” reklamına dönüştü?
Ve en önemlisi:
Tüketmeyince dışlanan bir düzende, üretmenin bir değeri kaldı mı?
Kapanışı klasik soruyla yapayım:
Bu gidiş nereye sevgili dostum?