İstanbul, Türkiye siyasetinin nabzının attığı şehir. CHP il yönetimine mahkeme kararıyla kayyım atanması, protestolar, biber gazı ve yasak kararları… Siyaset sahnesi bir kez daha yüksek tansiyonla dolu. Ekranlarda hararetli tartışmalar, sosyal medyada paylaşılan öfkeli yorumlar… Tüm bunlar, sanki halkın gündemiymiş gibi sunuluyor. Oysa gerçek öyle değil.
Gerçek gündem, sokakta, evinde, işyerinde yaşanan günlük mücadelede gizli. Vatandaşın derdi, siyaset kavgası değil; mutfak masrafları, kiralar, yükselen faturalar ve geçim sıkıntısı. İnsanlar artık “Bu seçimde kimi desteklesem?” sorusunu değil, “Bugün evime ekmek götürebilecek miyim?” kaygısını taşıyor.
Eskiden kriz zamanlarında sokaklar sesini yükselten kalabalıklarla dolardı. Bugün ise sessiz, içine kapanmış bir halk var. İnsanlar, umutlarının yavaş yavaş tükendiğini hissediyor. Ve belki de en tehlikeli olan bu: Umudu kaybeden bir toplum, hiçbir siyasi vaatle harekete geçmiyor. Siyaset, demokrasinin kalbi olması gereken yerden, halkın ilgisizliğine terk edilmiş bir sahneye dönüşüyor.
Bu sessizlik, sadece bir suskunluk değil; aynı zamanda bir uyarı. Halkın umutsuzluğu büyürse, sadece siyaset değil, toplumsal bağlar, dayanışma ve geleceğe dair inanç da zarar görür. Ekranlarda kavga eden siyasetçiler, sokaktaki gerçek hayatla yüzleşmek zorunda değil; ama unutulmamalı ki, toplumun sessizliği, geleceğin sessizliğine dönüşebilir.
Ve işte bu yüzden, siyasetin gölgesinde sessiz kalan halk, aslında en yüksek sesi fısıldıyor: “Bize gerçek gündemimizi, geçim derdimizi ve umudumuzu görmezden gelmeyin.”