Pazara çıkan bir vatandaşın en büyük derdi artık belli: Fiyatlar. Domates, patates, salatalık… Her biri bütçeyi zorlayan rakamlara dönüştü. Ama düşündürücü olan, bu ürünleri yetiştiren çiftçinin de çoğu zaman emeğinin karşılığını alamaması. Sofraya ulaşan meyve ve sebzede kaybeden sadece tüketici değil; üretici de kaybediyor. Kazanan ise aradaki uzun zincir.
Çiftçi tarlasından ürünü çoğu zaman maliyetinin altında satmak zorunda kalıyor. Halden geçiyor, nakliye ekleniyor, market rafına gelene kadar fiyat katlanıyor. Sonuçta tüketici pahalı gıda, üretici düşük gelirle karşılaşıyor.
Ticaret Bakanlığı’nın Hal Kanunu taslağı burada umut ışığı yakıyor. Üretici örgütlerine bedelsiz hal yeri tahsisi ve marketlerin en az yüzde 20 ürünü doğrudan üreticiden alma zorunluluğu, zinciri kısaltıp maliyetleri düşürebilir.
Ama tek başına yasa yeterli değil. Üreticinin örgütlenmesi, güçlü kooperatiflerin kurulması şart. Kooperatifler hem lojistik hem pazarlamada güç sağlar, ürünün değerinde satılmasına aracılık eder. Dünyada birçok ülke üretici birlikleriyle gıda piyasasını şekillendiriyor; bizde eksiklik var ve yasa bunu kapatabilir.
Vatandaş için kazanım net: Daha taze, sağlıklı ve uygun fiyatlı gıda. Aracıların azalması fiyatları düşürür, gıda güvenliğini arttırır, sofradaki ürün kalitesini yükseltir.
Yerel yönetim ve devletin desteği de kritik. Pazar alanları üreticiye açılmalı, kooperatiflerin güçlü satış noktaları desteklenmeli. Gıdaya erişim sadece ekonomik değil, sosyal bir haktır. Emeği koruyan, cebimizi rahatlatan bir sistem kurmak hepimizin sorumluluğu.
Bugün pazar torbasını doldurmakta zorlanan vatandaşın umudu, üreticiden sofraya uzanan adil zincirde saklı.