Kavanozlar dizilir, tencereler kaynar, biber közlenir, patlıcan kurutulur.
Evlerden yayılan o kokuyu çocukluğumuzdan tanırız: kışa hazırlanmanın kokusu.
Domates, biber, patlıcan…
Bu üçlü yalnızca soframızın değil, mevsimlerimizin de ritmini tutar.
Yazın neşesini taşır, kışın sofrasına umut olur.
Her kavanoz yalnızca yiyecek değil bir alışkanlık, bir hafıza, bir güvence gibidir.
Ve elbette bu üçlünün müziği hemen kulaklarımıza dolan bir şarkısı da var.
Barış Manço’nun “Domates, Biber, Patlıcan”ı.
Kimine göre bir aşk hikayesinden doğmuş, kimine göre sokaktaki seyyar satıcının sesinden.
Gerçekten öyle midir bilinmez.
Şarkının gücü de zaten hepimizin hayatına değmiş, hafızamızda bir yer etmiş olmasıdır.
Belki de kavanozların sıralandığı o manzaraya bakarken fark etmeden hepimiz o şarkının nakaratını mırıldanırız.
Çünkü bu üçlü yalnızca mutfakta değil, hafızamızda da kira vermeden yaşıyor.
Domates, biber, patlıcan…
Her yıl yeniden kaynayan tencerelerde, serilen balkonlarda, açılan kavanozlarda…
Bir nesilden ötekine taşınan en renkli gelenek.