Av Turizmi Talimatı ve Kamu Vicdanı

Doğayı korumak yalnızca çevrecilik değil, toplumsal bir sorumluluk; çünkü doğa kaybolduğunda insanlığın geleceği de tehlikeye girer.

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın yayımladığı 2025–2026 Av Turizmi Uygulama Talimatı, ülkemizin birçok bölgesinde “turizm” adı altında avcılığa izin veriyor. İhaleler ve kotalarla yürütülen bu süreç daha ilk günden kamuoyunun sorgulamalarına neden oldu.

En çok tartışılan başlıklar belli: Gelirler kimin elinde toplanıyor? Avlanan hayvanların biyolojik verileri nasıl izleniyor? İhalelere kimler katılıyor? Ve en önemlisi, yöre halkının fikri soruluyor mu? Şeffaflığın olmadığı yerde güven de olmaz.

Oysa yaban hayatı yalnızca “avlanabilir bir kaynak” değildir. Bu topraklarda nefes alan her canlı, hem kültürel mirasımızın hem de ekolojik dengenin bir parçasıdır. Onları korumak, gelecek kuşaklara bırakacağımız en değerli emanettir.

Mersin özelinde tablo daha da çarpıcı. Akdeniz’in zengin ekosistemi, Torosların nadir türleri, zaten iklim krizi ve orman yangınlarının baskısı altında. Böyle bir coğrafyada av turizmi adıyla türlerin hedef alınması yalnızca doğaya değil, kamu vicdanına da zarar veriyor.

Yöre insanı yıllardır bu canlıları koruyarak yaşamışken, dışarıdan gelenlerin ticari amaçla onları avlamasına izin verilmesi toplumsal adalet duygusunu da incitiyor. Kısa vadeli gelirlerin cazibesiyle yok edilen türleri geri getirmek imkansız. Bir dağ keçisinin eksilmesi bile yırtıcı kuşlardan orman örtüsüne, hatta tarımsal üretime kadar zincirleme etkiler yaratıyor.

Eğer bu uygulamalar devam edecekse, kamuoyunun sürecin her aşamasında bilgilendirilmesi şarttır. Hangi türler neden kotaya açılıyor? Gelirler nereye harcanıyor? Bölge insanının sözü geçiyor mu? Bu sorular cevapsız bırakılamaz.

Unutmayalım: Yaban hayatını korumak, insanlığın kendi geleceğini korumasıdır. Mersin’in ve ülkemizin doğal zenginliklerini tüketmek yerine, ekoturizm ve doğa gözlemciliği gibi alternatiflerle hem doğayı yaşatabilir hem de yöre halkına kalıcı gelir sağlayabiliriz.

Av tüfeğinin gölgesinde değil, dürbünlerin merceğinde görülen bir doğa… İşte çocuklarımıza bırakabileceğimiz en değerli miras budur.