Toprak nasıl suya muhtaçsa, toplum da adalete öyledir.
Su çekildiğinde ağaç kurur, adalet çekildiğinde ise güven…
Bugün hangi karar alındı, hangi satır yazıldı, hangi kapı açıldı ya da kapandı.
Hepsi gündem olsa da en karası havanın ağırlığıdır.
Bir yerde adalet azaldığında güneş parlıyor olsa bile gökyüzü kapalıdır.
Adaletin iklimi bozulduğunda, mevsimler de şaşar.
İnsanların yüzünde güvenin gölgesi kaybolur, birbirine bakışında tereddüt belirir.
Sokaklarda yalnızca sıcak ya da serinlik değil, görünmeyen bir ağırlık dolaşır.
Bazen bu ağırlık bir kelimenin söylenmemesinde bazen de bir imzanın gecikmesinde kendini gösterir.
Ve fark ederiz: Adalet sadece mahkeme salonlarının duvarlarında aranmaz.
Gündelik hayatın en küçük ayrıntısında gizlidir:
Bir pazarda terazinin doğru tartmasında,
Bir öğretmenin öğrencisine eşit davranışında,
Bir işçinin emeğinin karşılığını alabilmesinde.
Adalet görünmez ama hissedilir.
Bir ülkede gerçekten var olduğunda kimse hakkında konuşmaz, tıpkı nefes alırken havayı düşünmediğimiz gibi.
Ama azaldığında herkes fark eder, çünkü nefes almak bile ağır gelir.
Zor olsa da umut vardır.
Havanın kirlendiğinde temizlenebilir olması gibi...
Gökyüzünü kapatan bulutlar bir gün dağılır.
Adalet de öyledir: gecikebilir, eksilebilir, gölgelenebilir.
Ama geri çağrıldığında, yeniden hayatın içine karışabilir.
Ve biliriz:
Bir ülkenin gerçek iklimi ne yazın sıcağı ne de kışın soğuğudur.
Asıl iklim, adalet esintisiyle serinler ya da kavrulur…