Gündüz: “Yönetimde birinci ve ikinci kuşak barışık olmalı”

Gündüz: “Yönetimde birinci ve ikinci kuşak barışık olmalı” cukurovagazetesi.com

Mersin Sanayici ve İş Derneği (MESİAD) ve Çukurova Kalkınma Ajansı iş birliğiyle ‘Aile Şirketlerinin Kurumsallaşması Projesi’nin program tanıtımı ve eğitimleri gerçekleşti. Açılışta konuşan Maestro Danışmanlık A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Ferudun Gündüz, şirketler arasında kuşak farklılığına dikkat çekerek, birinci ve ikinci kuşağın işletme yapısında birbirleriyle barışık olması gerektiğini belirtti.


Haber – Mehmet Çetin

Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Meclis Salonu’nda gerçekleşen Mersin Sanayici ve İş Derneği (MESİAD) ve Çukurova Kalkınma Ajansı iş birliğiyle ‘Aile Şirketlerinin Kurumsallaşması Projesi’nin program tanıtımı ve eğitimleri programına MTSO Yönetim Kurulu başkanı Ayhan Kızıltan, MESİAD Başkanı Hasan Engin, Maestro Danışmanlık A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Ferudun Gündüz, birçok iş insanı ve basın mensupları katıldı. Programda konuşan Ferudun Gündüz, kurumsallaşmanın önemine dikkat çekerek, “Burada özellikle kurumsallaşmanın önemine dikkat çekerken ülkemizdeki bir gerçeğe de vurgu yapmak istiyorum; Türkiye’de yapılan bütün sektörler ortalamasında bir çalışma var ve bu çalışmada kurulan işletmelerin yüzde 80’i 5’inci yılını göremeden kapanıyor. Bu çok önemli bit tespit. Sektörün ortalamasından bahsediyorum. Ayrıca ikinci 5 yılda da yapılan bir inceleme var burada da işletmelerin yüzde 16’sı kapanıyor. Dolayısıyla işletmelerin yüzde 96’sı kapanıyor ve geriye kalan yüzde 4’ü yaşıyor. Bu geriye kalan yüzde 4’ün ömrü de 32 yıl. Yani 2’nci kuşağa geçemiyor ya da geçenlerde 3’üncü kuşağa geçemiyor. Bunun temel nedeni; ailedeki hakim olan kişinin ve birinci kuşağın bilir politikasını aslında bilmemesi ve dolayısıyla o bilgi, o donanım birinci kuşakla beraber yok olup, gidiyor” ifadelerine yer verdi.

 

GÜNDÜZ: “ŞİRKETLER İKİNCİ KUŞAK OLMADAN DÜŞÜNÜLMEMELİ”

Gündüz, kurumsallaşmada birinci kuşak ile ikinci kuşağın barışık olmasına, iş birliği yapmasının önemine dikkat çekerek, “Teknolojik gelişmelere ayak uydurmak lazım ve onun için de birinci ile ikinci kuşağın çok barışık olması lazım. Elbette ki birinci kuşağın hayat içinde elde ettiği deneyimler var, akıl var, mantık var ama diğer taraftan da gençlerin getirmiş olduğu bir enerji ve dijitalleşmeden kaynaklı bir bilgi birikimleri ve deneyimleri var. Bunların sentezini yapmak gerekiyor, ancak bu şekilde işletme uzun ömürlü olabilir aksi taktirde bahsettiğim gibi çok dramatik bir son bekliyor. Bunun önemli bir sonucu da düşünün ki bir işletmenin iflas ettiğini, kapandığını. Böyle bir durumda bir kere aile darmadağın oluyor, intihara varan olaylar yaşanıyor, ciddi ekonomik kayıplar oluyor. Dolayısıyla bu çok ciddi bir şekilde ülkenin sorunu haline geliyor.  İş sektörlerinin üniversitelerden destek alması lazım, çünkü üniversiteden destek almayan sektörün ayakta kalması mümkün değil. Çünkü bilimin ve yol göstericiliğin ancak bizim yeni şeyler keşfetmemizi ve onu hayatımıza kavramamızı sağlayabilir” dedi.

 

KIZILTAN: “ŞİRKETLER EL ELE VEREREK BAŞARIYA ULAŞTIRILABİLİR”

MTSO Başkanı Ayhan Kızıltan da yaptığı konuşmada güç birliğinin önemine vurgu yaparak, “Gemiyi fırtınalı havada da, iyi havalarda da güç birliğiyle, el birliğiyle çok iyi bir uyuşmayla, uzlaşmayla yürütmemiz gerekiyor. Aile tabi ki bir çekirdek. Her şey bir bireyin bir işlere girişmesiyle başlıyor. Bunu da sonuç olarak aile kuruyor. İşi ilk başlatan insan bu günlere geldiyse, uzun bir süreç geçirdiyse şirkette başarılı olmuş demektir. O işi kuran, uzun bir süreçte başarıyla bugünlere getiren şahıs o şirketi kendi ailesi, kendi çocuğu gibi görür. İşte her şey bundan sonra başlıyor. Tek başınayken, tek tabancayken şirketini yürüten şahısın çocukları oluyor ve aile genişliyor ama tabi baba işi çok iyi bildiği için otoriter, çocuklarını o konuda yönlendirebiliyor ama sonrasını düşünemiyor çoğu baba ya da birinci kuşak. ‘Ben olmayınca nasıl olacak? Ben işin başında durmazsam, çalışmazsam işler yürümez ve onun için ben hep işin başında olmalıyım’ diye düşünüyor ama bilinmiyor ki hayat şartlarına karşı çocuklarını hep o yönde geliştirmesi gerektiğini. Ben çok yaşadım; bizim firmamız zamanında imparatorluktu, çok hızlı bir gelişme süreci geçiriyordu, dünyanın dev şirketleri Türkiye’ye mal satamaz hale gelmişlerdi ama belli bir süre sonra da ortakların çocukları arasında bir hakimiyet kurma kargaşası başlıyor ve böylece o kargaşayla birlikte hızlı bir düşüş gerçekleşiyor. Birinci kuşak her şeye hakimken, kendinden sonraki kuşağı hazırlamalı” şeklinde konuştu.

 

“OKULDAN HEMEN SONRA GENÇLERİ KENDİ İŞ DÜNYAMIZA KATMAMALIYIZ”

Sahada yaptığı çalışmaları hatırlatarak, geçenlerde iki aile şirketine yaptığı ziyareti sırasında birinci kuşak ile ikinci kuşağın birlikte çalışmalarına çok sevindiğini ve çok da önemli bir gelişme olarak gördüğünü söyleyen Kızıltan, “Ben sürekli olarak sahada şirket ve firmaları dolaşmaktayım. Geçenlerde de bir günde iki tane aile şirketini ziyaret ettim ve o iki şirkette de gördüğüm; iki kuşak bir arada çalışıyordu, bu çok önemli ve çok güzel bir şey.  Babalar kendi işlerini yürütsünler diye kendi bilgilerinin hepsini aktarıyorlar ama tabi bu yetmiyor. O çocukların yetki inisiyatif kullanmaları gerekmektedir. O becerileri de eğitimi aldıktan sonra getirip, aile şirketinin içersine koyarak elde ettiremiyorsunuz gençlere. Biz okuttuğumuz çocuklarımıza nasıl yatırım yapmamız gerektiğini, bilgilerini nasıl kullanmamız gerektiğini bilmiyoruz, onların fikirlerinden yararlanamıyoruz. Çocuklar okullarını bitirir bitirmez onları kendi iş dünyamıza, kendi işletmemizin içerisine sokmamız lazım. Çünkü bizim orada kendimize göre çok iyi ve güzel bir düzenimiz var ama o düzen kara düzendir. O çocuk bir iş deneyimi kazanmadan farklı kültürleri görmeden kendi iş düzenimizi içerisine sokulduğu zaman mecburen o ortama uyuyor. Ama okuttuk, okuttuktan sonra farklı işlerde çalıştırdığımızda o çocuk oralarda inisiyatif kullanmasını, karar vermesini, sorgulamasını öğreniyor ve bu deneyimleri elde ettikten 3-5 sene sonra babasının şirketine gelip, orada kendi becerilerini, kendi yeteneklerinin dengesini ortaya koyup, bir sistem yaratıyor ve babası da o zaman çocuktaki o ışığı gördüğü zaman dur diyemiyor. İyi eğitim almış çocukların mutlaka kendi işleri olmasa da başka işlerde bir deneyim kazanması lazım. Ailelerin şirketlerde mutlaka kurumsallaşması lazım” diye ekledi.

 

ENGİN: “ŞİRKETLERİN ÖNCELİKLE ANAYASASININ KURULMASI LAZIM”

Son olarak programda konuşan MESİAD Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Engin ise, demokratikleşmenin başarı üzerindeki önemine dikkat çekerek, “Orta demokrasi, orta gelir ve orta eğitim tuzağının sürekli yaşadığı ülkede bunlar zaman zaman kesintiye uğruyor. Değerlerin ve dini inançların her zaman etkili olduğu, aile değerlerinin çok sıkı olduğu bir ortamda şirket başarısızlığa uğruyor. Şirket büyüyor, tam zirveye ulaşıyor bu seferde çocuklar evleniyor. Çocukların eşleri birbirini kıskanıyor. Ya da araya damatlar girince boşanmalar oluyor. Bu yüzden şirketlerin öncelikle anayasasının kurulması lazım. Yoksa yemek masalarında kurulan şirketler yan yana gelen şirketler mutlaka başarısızlıkla sonuçlanıyor.  Şirketin anayasasını kurallarını koyarak yaparsak daha başarılı oluruz.  Daha fazla ortakların ya da ailenin evlerine, yemeklere sık giderek değil de muhabbetin az olduğu şirket üzerinde ki kurumsallığın daha fazla olduğu bir yapılanmanın olması gerekiyor. Sınır koymalıyız, büyüklerimizin dediği gibi çok muhabbet tez ayrılık getirir. Ülkemizde de bu her zaman bu şekilde gelişmiştir. Ama Avrupa’ya baktığımızda Avrupa üretiminin tarzı değişik. Asya ile üretim tarzı arasında çok fark var. Bunları değerlendirmemiz lazım” ifadelerini kullandı.

 

“AİLE ŞİRKETLERİMİZDE KURUMSALLAŞARAK BÜYÜMELİ AİLE BİRLİĞİNE BAĞLI OLARAK DEĞİL”

Aile şirketlerinin kurumsallaşarak büyümesi gerektiğini söyleyen Engin, “İkinci dünya savaşında Avrupa yerle bir olurken 20 yılda toparlandı. Almanya şu anda beşinci sanayi devrimini gerçekleştiriyor. Ama biz savaşa girmemiş bir ülke olarak Amerikan emperyalizminin sömürgesi olarak kendimizi kabul ederiz. Oysaki Atatürk döneminde bugünün yeni burjuvazisini yaratan sanayi işletmeleri olan bir ülkeydik. Ama 45’den sonra ne yazık ki geriye dönüş başladı. Gerek 12 Eylül’den sonra gerek daha sonra ülkemizde devlet destekli yaratılan bir burjuvazi ortaya çıktı. Biz buna gelirin eşit olmadığı, İstanbul sermayesinin hakim olduğu, Anadolu’ya gelirin dağıtılmadığı bir dönem diyoruz. Oysa bunları belki yakın zaman da aşıyoruz ama ülkemizde de bu sıkıntılar oldu. Devlet destekli dediğimiz bu iş burjuvazisinden mutlaka kurtulmamız lazım. KOBİ’lere eşit gelir dağılımı eşit destek dağılımı yapmamız lazım. KOBİ’ler dediğimiz küçük bir ana sanayinin en alt aşamasıdır. Bunlar desteklenirse, büyüyerek çoğalacak. Ülkemizin milli gelirine katkı sağlayacak payını artıracak diye düşünüyorum. Bundan sonra başarıya ulaşacağız. Aile şirketlerimizde kurumsallaşarak büyümeli aile birliğine bağlı olarak değil. Çünkü önümüzde ki Z kuşağı tamamen farklı bir kuşak bunları toplamak bunların önüne geçmek bunların heyecanını kırmak çok zor. Değişik bir kuşak zor bir kuşak. Bunun üstüne gelen bir alfa kuşağı var bunlara karşı da hocalarımız anlatır belki ne yapmalıyız diye. Çünkü artık geleneksel kuşak bitiyor yavaş yavaş” şeklinde konuştu.