Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), kadına ve sağlık çalışanlarına şiddet suçlarında cezai yaptırımı artıran yasa teklifini TBMM Başkanlığı’na sundu. TBMM’ye sunulan Türk Ceza Kanunu (TCK) ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nda (CMK) değişiklik yapılması kanun tasarısı kadına karşı şiddet ve sağlık çalışanlarına karşı şiddeti içeren yasa teklifi hakkında değerlendirmelerde bulunan Mersin Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Avukat Arzu Günay, “Bu kanun tasarısı İstanbul Sözleşmesi’nin yarattığı boşluğu kesinlikle kapatamayacağından acilen İstanbul Sözleşmesi hükümlerini uygulanması gerekmektedir, a
TBMM’ye sunulan Türk Ceza Kanunu (TCK) ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nda (CMK) değişiklik yapılması kanun tasarısı kadına karşı şiddet ve sağlık çalışanlarına karşı şiddeti içeren yasa teklifi hakkında değerlendirmelerde bulunan Mersin Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Avukat Arzu Günay, Cumhurbaşkanının 20 Mart’ta Resmi Gazete’de yayımlanan kararıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin imzasını İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekmesiyle birlikte ülkede kadına karşı şiddet meselesi tartışıldığını belirtti. Günay, “İstanbul Sözleşmesi’nden Türkiye’nin çekilmesi kararının ardından kadına karşı şiddeti önlemek üzere Ankara’nın kendi mevzuatını hayata geçireceği iddiasındaki kanun tasarısı, biz hukukçular açısından yanlış ve yetersizdir. Bu kanun tasarısı yapılırken hiçbir kadın örgütüne, barolara, Türkiye Barolar Birliği’ne danışılmadan görüş alınmadan apar topar meclise getirildi. Yerelde yaşananları, mahkemelerde, karakollarda, uygulamada yaşanan sorunları, aksaklıkları bilen, yaşayan kadın dernekleri, barolar ve barolar birliğinin görüşleri alınmadan yapılan bu yasa tasarısı ile yapılan düzenlemelerin yeterli olamayacağı aşikardır. Mevcut yasaların uygulanmasında ve kadına yönelik şiddetle mücadelede bütüncül politikalara ihtiyaç var. Bu kanun tasarısı İstanbul Sözleşmesi’nin yarattığı boşluğu kesinlikle kapatamayacağından acilen İstanbul Sözleşmesi hükümlerini uygulanması gerekmektedir, aksi takdirde kadın cinayetleri ve girişimlerinde artışın devam edecektir. Kanun tasarısındaki ceza hükümleriyle ilgili değişiklikleri ciddi sorunlar mevcuttur. Türkiye’deki asıl sorun ‘kolluk güçleri ile yargıdaki uygulamalar, ceza infaz düzenlemeleridir” ifadelerini kullandı.
“TASARI ŞİDDETİ ÖNLEMEYECEK, SADECE İYİ HAL DURUMUNU ORTADAN KALDIRACAK”
Bu tasarının kadına karşı şiddeti, kadın cinayetlerini önleyici, failleri caydırıcı hiçbir özellik taşımadığını söyleyen Günay, “İyi hal dediğimiz ‘ kısaca takdir indirimleri sınırlandıracağız, kravat indirimi saygın tutum indirimi gibi kötü kullanmaların önüne geçeceğiz’ gibi açıklamalar tamamen kadın hakları için yeni bir şey yapılıyormuş gibi gösterilmesinden ibarettir. Bunları değiştirmek için kanunu değiştirmek gerekmiyor. Kanun maddesi açık, ancak hakimlerin yanlış uygulamasından kaynaklı sıkıntılar mevcut. Mahkemede 'boynunu bükene indirim yaparsınız' yazmıyor. Bazı suçlar içinse cezası arttırımı öngörülüyor. Müebbet hapis cezası ağırlaştırılmış müebbet yapılıyor. Şimdiye kadar kadın cinayeti suçlarında bu şekilde verilen bir karar söz konusu değil, bu sebeple de kadın cinayetleri artarak devam ediyor. Cezaları arttırmak bir çözüm değil, ceza infaz yasasının değişmesi lazım. Örneğin kasten yaralama suçu cezası 4 hapis cezasıyken 6 ay oluyor, tehdit suçu cezası 6 hapis cezasından 9 aya çıkarılıyor. Ceza İnfaz Yasasına göre bu suçlar iki yıldan az suçlar olduğu için zaten paraya çevriliyor, erteleniyor yani bunlar zaten uygulanmayan cezalar, kağıt üstünde kalan cezalar, dolayısıyla hiçbir yaptırımı yok” şeklinde konuştu.
“YASA TASARISIYLA BİRLİKTE MEVCUT SUÇLAR HAFİFLETİLMEKTE”
Yeni kanun tasarısında yer alan ısrarlı takip suçunun zaten yasalarda mevcut olduğunu ve bu yeni tasarıyla birlikte ısrarlı takip suçunda çok da önemli bir değişiklik yapılmadığını söyleyen Günay, “Kanun tasarısında‘ısrarlı takip ayrı bir suç olarak düzenlenmiş ‘ olup 6 aydan 2 yıla kadar ceza öngörüyor. Oysa ısrarlı takip adı üzerinde sistematik işlenen suç zaten halihazırda yürürlükte olan TCK 96 maddesinde var zaten. Israrlı takip, eziyet suçu olarak var ve cezası sıradan iki kişi arasında işlendiğinde 2 yıldan 5 yıla kadar akrabalık varsa 5 yıldan 8 yıla kadar. Bu kadar etkili bir ceza var. Israrlı takip suçunu ayrı bir maddede düzenleyerek müthiş olumlu bir şey yapılıyormuş gibi lanse ediliyor. Maalesef bu getirilen yeni madde ile halen yürürlükte olan eziyet suçunun(TCK 96) cezasından daha az ceza öngörülmekte olduğundan, cezaları ağırlaştırmak değil tam tersine hafiflettirmek anlamına geliyor. Ayrıca kadına şiddet davası kamu davasıdır. Şikayete bağlı olmaz. Şikayete bağlı olduğunda o dava düşmemeli. Şiddete uğrayan kadının kendi akrabalarının şiddet uygulayan failin akrabalarının, onlar yetmezse karakoldaki kolluğun, savcının, memurun baskısıyla şikayetinden vazgeçirilmeye çalışılıyor. Kadınlar daha çok şiddete maruz kalıyor. O yüzden kamu davası olması lazım. Çocuğa karşı istismar olduğunda dahi kamu davası olmuyor Böyle bir düzenleme asla kabul edilemez” sözlerini kullandı.
“TÜRKİYE’DE CEZA KANUNU YETERİNCE AĞIR”
Yasa tasarısında yer alan maddelerin yetersizliğine dikkat çeken Günay, “Önemli sayılacak son nokta da ‘şiddet mağduru kadınlar için avukat görevlendireceğiz’ diyorlar. Zaten çocuk istismarında ve cinsel suçlarda avukat görevlendirme zorunluluğu var. Tam tersine kadınlara avukat isteme hakkı hatırlatılmadığı için sorun yaşanıyor. Faile, faile atanan avukat için mağdura da atanan avukat kriteri getirilmesi lazım. Böyle bir kriter yok tabii ki kanun tasarısında. Her kamuoyunda infial oluştuğunda kadına şiddet oluştuğunda ceza kanununun o maddesini bu maddesini değiştirmek çözüm değil. Burada önemli çözüm infaz kanunu aslında. Türkiye’de ceza kanunu yeterince ağır. Bu cezalar için yatılmıyor ki Türkiye’de. On yıl ceza alan birisiyle ilgili bir yıl kapalı cezaevinde bir yıl yattıktan sonra açık cezaevi eliyle nasıl çıktığını görüyoruz. Sorun Türkiye’de infaz hukuku yoluyla, yapılan değişiklikler eliyle örneğin en son Covid salgını gerekçeli izinler gibi. Cezalar açık ya da örtük aflarla uygulanamaz hale geliyor. ‘Erkeklik indirimleri’ kaldırılacak deniyor ama biz ise ‘yasalara dokunma uygula’ diyoruz. Mesela ‘haksız tahrik’ uygulaması. ‘Yataktan itti, yemek yapmadı’ gibi erkeklerin kadınlara karşı işlediği suçları meşru gösteren bir haksız tahrik mekanizması var hukukta. Asıl bu mekanizmayı tartışmamız gerekiyor” diye ekledi.
“İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’Nİ KALDIRIP, İÇİNDEKİ BAZI MADDELERİN VAADİNDE BULUNULUYOR”
Kanun tasarısındaki yasaların yetersiz olduğunu hatırlatan Günay, çözümün ise İstanbul Sözleşmesi olabileceğini belirterek, “Yargıtay Ceza Genel Kurulu, en son ‘evlenme teklifini kabul etmediği için öldürülmesinde haksız tahrik indirimi uygulayarak elinden gelse kendi eliyle kendi ölümüne sebep oldu yönünde karar yazdı. Bunlara hiç değinmeyen bir yaklaşım var. Kanun tasarısı yeni sorunlara yol açacak. Kadınlara karşı işlenen yeni suçların önünü açmış oluruz. Samimi bir çözüm içinse İstanbul Sözleşmesi’nden haksız, hukuka aykırı çıkış kararını geri almak gerekiyor. Bahsedilen düzenlemeler zaten İstanbul Sözleşmesi’nde yer alıyordu. İstanbul Sözleşmesi, örf adet gelenek görenek sözde namus gibi keyfi uygulamaların kadına yönelik şiddette indirim gerekçesi olmaması gerektiğini söylüyordu. İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırıp sonra İstanbul Sözleşmesi içindeki bazı şeylerin vaadinde bulunuluyor” dedi.
“SAĞLIK ÇALIŞANLARINA MEMURLAR VE DİĞER KAMU GÖREVLİLERİNİN YARGILANMASI HAKKINDA KANUN HÜKÜMLERİ UYGULANACAK”
Yasa tasarısında sağlık çalışanlarına ilişkin yer alan maddelere ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Günay, “Kamu veya özel sağlık kurum ve kuruluşları ve vakıf üniversitelerinde görev yapan hekim ve diş hekimleri ile diğer sağlık meslek mensuplarının sağlık mesleğinin icrası kapsamında yaptıkları muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle yapılan soruşturmalar hakkında Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanacak. Soruşturma izni, Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulan Mesleki Sorumluluk Kurulu tarafından verilecek. Kurul, özel sağlık kurum ve kuruluşları ve vakıf üniversitelerinde görev yapan hekim ve diş hekimleri ile diğer sağlık meslek mensupları bakımından il sağlık müdürlüklerinde görevli başkan veya yardımcılarını da ön inceleme yapmak üzere görevlendirebilecek. Kamu kurum ve kuruluşları ve devlet üniversitelerinde görev yapan hekim ve diş hekimleri ile diğer sağlık meslek mensuplarının sağlık mesleğinin icrası kapsamında yaptıkları muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle idare tarafından ödenen tazminattan dolayı ilgilisine rücu edilip edilmeyeceğine ve rücu miktarına, ilgilinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanıp kullanmadığı ve kusur durumu gözetilerek Mesleki Sorumluluk Kurulu tarafından 1 yıl içinde karar verilecek” ifadelerini kullandı.
“SORUŞTURMA VEYA KOVUŞTURMALARA DEVAM EDİLECEK”
Tasarı ile ayrıca Mesleki Sorumluluk Kurulu'nun üyeleri ve karar alma süreçlerinin de düzenleneceğini ekleyen Günay, “Bu düzenleme haklarında kesinleşmiş bir soruşturma izni verilenler bakımından uygulanmayacak ve soruşturma veya kovuşturmalara devam edilecek. Kamu kurum ve kuruluşları ve devlet üniversitelerinde görev yapan hekim ve diş hekimleri ile diğer sağlık meslek mensuplarının sağlık mesleğinin icrası kapsamında yapmış oldukları muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle idare tarafından ödenen tazminattan dolayı açılan rücu davalarından, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla yargılaması devam edenler bakımından karar verilmek üzere Mesleki Sorumluluk Kurulu'na başvurması için davacıya iki aylık süre verilecek. Başvuru yapılmaması halinde dava usulden reddedilecek” şeklinde konuştu.
“GETİRİLEN KANUN TASARISI YENİ SORUNLARI BERABERİNDE GETİRECEKTİR”
Türkiye'de; Mesleki Sorumluluk Kurulu’nun artık kimin cezalandırılacağını seçmek ve mevcut davaları ötelemek dışında anlamlı bir çözüm üretemeyeceğini kaydeden Günay, “Sağlık hizmetinden kaynaklanan kusurların kamusal olarak karşılanması, nedenlerinin araştırılarak çözüm yöntemlerine yoğunlaşılması gerekmektedir. Oysa getirilen kanun tasarısı, malpraktis sorununa çare olmaktan çok yeni sorunları beraberinde getirecektir. Türk Tabipler Birliğinin önerilerinin bazılarını içerse de sağlıkta şiddete bütünlüklü bir bakış açısından yoksundur. Sağlıkta şiddetin azalabilmesi için en başta sağlıkta dönüşüm programı ile daha da bozulan sağlık sistemi ve buna bağlı ağırlaşan çalışma koşulları düzeltilmelidir. Sağlık sistemindeki tıkanma ve derinleşen ekonomik kriz ile birlikte belirgin bir artış gösteren sağlıkta şiddetin ortaya çıkış nedenlerini her yönüyle analiz etmeden yapılan göstermelik düzenlemeler, bize herhangi bir çözüm sunmayacaktır” sözlerini kullandı.