Yeşilboğaz: “Güçlü baro güçlü toplum demektir”





Tarih: 2 Mart 2021 Salı 16:48



Mersin Barosu Başkanı Av. Bilgin Yeşilboğaz, Nisan ayında yapılması planlanan Baro seçimleri öncesi gazetemizin sorularını yanıtladı. 2020 yılında iki kez ertelendikten sonra Nisan ayında pandemi kısıtlamalarının gölgesinde seçime gidecek olan Mersin Barosunda, Başkan Yeşilboğazbaronun önemine dikkat çekerek, “Mersin Barosu bu kentin bir değeridir ve adaleti savunmuştur mücadele etmiştir. Güçlü baro demek güçlü toplum demektir. Toplumun sesi ve nefesiyiz” dedi.

Haber – Uğur Özgür

Mersin Barosu Başkanı Bilgin Yeşilboğaz, yaklaşan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, basın özgürlüğü, Milletvekilliği dokunulmazlıklarının kaldırılması ve Nisan ayında yapılmak istenilen Mersin Barosu seçimleri öncesi gazetemizin soruları yanıtladı. Yeşilboğaz, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün bir açıklamadan öteye geçmeyeceğini dile getirerek, “8 Mart Dünya Kadınlar Günübasın açıklamaları, söylemlerle, eylemlerle geçecek ama çok bir şey kazandırmayacak” diye konuştu.

“DEVLETİN İŞİ TOPLUMDAKİ BARIŞI KORUMAK”

Yaklaşan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü öncesi kadına şiddet konusunda Özgecan Aslan cinayeti ile beraber,kadına şiddetin dönüm noktalarından biri olduğuna dikkat çeken Yeşilboğaz “Özgecan Aslan davası zorlandığımız davalardan biriydi ve davanın avukatlarındandık. Trajik davalardan bir tanesi ve tüm topluma mal oldu. Kadına şiddette bir patlama noktasıydı. Özgecan gibi her gün onlarca canımız öldürülüyor. Sıkıntılı bir süreçten geçiyoruz.O zaman da ifade etmiştik bu ilk değil son da değil. Politik duruşun değişmesi gerekiyor. Kadın politikalarının samimi ve içten uygulanması gerekiyor ve devlet gerekli önlemleri almak zorunda. Sadece bir yönüyle değil, toplumdaki şiddeti bir bütün olarak ele alıp bunu kültürel, ekonomik anlamda yansımalarına bakmak gerekiyor.Sadece şiddet kendiliğinden var olmuyor, temelden gelen bir sorun var önce bunu görmek gerekiyor. Ekonomik nedenlerle, sosyal ve kültürel nedenlerle de olabiliyor” dedi. Yasaların tek başına yeterli olmadığını, aileyi bilinçlendirmenin de önemli olduğuna dikkat çeken Yeşilboğaz, “Devletin işi toplumdaki barışı sağlamak. İnsanların bir arada yaşaması için politikalar üretmek zorunda, ayrıştırıcı dil yerine birleştirici dil kullanılmak zorunda. Toplumu idare eden erkler dillerini bir hafta değiştirseler birçok şey değişir. Siyasi erkler ‘Kadına karşı şiddete karşıyız ve 6284 sayılı kanun uygulanacak ve tüm idari birimler buna uyacak ve en hassas olduğumuz konu budur’ denilmelidir. ‘Ey babalar, ey ağabeyler erkekler sizlere de söylüyorum ben sizin karşınızdayım’ denilmelidir. Bunun sağlanması lazım.Kadınların maaş alışında bile eşitsizlik var. Kadın ve erkeğin aldığı ücretler aynı değil ve bir dengesizlik yaratılıyor. Yasalarca korunması değil, toplumca korunması gerekiyor. Yasalar tek başına koruyucu değil, toplumu aileyi bilinçlendirmek gerekiyor. Ayrışım politik zihniyetten geliyor, çocuk doğduğunda mavi ve pembe renkle ayrıştırmaya başlıyorsunuz ve bu başka hususlarda devam ediyor. Aileler de şiddetin temelinde olan ana birimdir çünkü şiddet ilk burada başlıyor.8 Mart Dünya Kadınlar Günü basın açıklamaları, söylemlerle, eylemlerle geçecek ama çok bir şey kazandırmayacak. Atatürk’ün Cumhuriyet’in kurulmasından sonra kadınlara verdiği bir statü ve maalesef bu statünün gerisinde kaldığımız bir süreci yaşıyoruz” ifadelerini kullandı.

 

“İNSANLARIN ELEŞTİRME ÖZGÜRLÜĞÜ OLMALI”

İfade özgürlüğü ve basın emekçilerinin doğru haber yapma misyonunu yerine getirmesi gerektiğini savunan Yeşilboğaz, “Anayasamızda yer alan basın özgürlüğü konusunu 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla dile getirdik. Basına özgürsünüz diyorsunuz ama bizim sınırlarımız doğrultusunda özgürsünüz diyorsunuz. Basın yalan haber yaparsa, hedef gösterirse bunların ceza kanununda yeri var. Olan bir durumu halkın haber alma özgürlüğü çerçevesinde halka duyurursa, yayınını yaparsa, olayı meydana getiren kişiler yerine, haber yapan gazetecileri baskı altına alıp yargıla tehdidi ile baş başa bırakmak, tutuklamak zorunda bırakılırsa biz bunun karşısındayız. Biz bunu dile getirmek istedik. Gazetecilerin örgütlenmeye ihtiyacı var. Temel haklarının savunulması konusunda biraz daha dirayetli olmaları gerekiyor. Elinizdeki gücün farkına varmanız gerekiyor. Gazeteci doğru yaparsa, haber yapma özgürlüğünü Anayasa’daki şekliyle yaparsa vatandaş olarak ben de bundan yararlanacağım. Yaşam şeklime, siyasi tercihimi belki yön vereceksiniz bunu doğru yaptığınız zaman ben de doğru yönlenmiş olurum. Toplumu da bizim gibi sizler de doğru yönlendirmek zorundasınız. 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nde yaptığımız açıklamalardan bu güne ne değişmiştir! Belki birkaç gazeteci daha hakkında dava açıldı. Murat Ağırel, en son yazdığı kitapla ilgili bilgiler bir tarafa konuldu bu sefer tehditler almaya başladı.  Burada savcılara büyük iş düşüyor, savcılarımızın sadece talimatla iş yapması zihniyetinden kurtulması gerekiyor. Müjdat Gezen ve Metin Akpınar davasının beraat kararı sonrası işitsel ve görsel medyada gördüğüm şey birçok insanın sevindiğini gördüm. Bu içimizi acıtıyor, insanlar seviniyor bu da mahkum olmadığı diye seviniyor. Daha vahim bir şey var. Toplumdaki herkesin temel hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınması gerekiyor. Bir vatandaşımız saldırıya uğruyor sanıklar serbest bırakılıyor. Cumhurbaşkanına hakaret ile vereceğiniz ceza çok kısa bir ceza olabiliyor ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı veriliyor. Bunun için önce insanlar tutuklanıyor, cezaevine atılıyor sonra soruşturma izni iki ayda geliyor ve ilk duruşmada tahliye ediyorsunuz. Bu kişi en az 3 ay cezaevinde kalmış oluyor.Sonra eve bu ceza verdim ama hükmü açıklamıyorum diyorsunuz. Peşin mahkumiyet bu. Şu an dava sayısı o kadar fazla ki. Bu ülkede herkesin korunmaya ihtiyacı var. Adalet önünde herkes eşit olmalı. Sarkozy bugün yasa önünde yargılanıyor yapmayacaksın deniyor. Kurallara önce siyasi erkler uymalı, Atatürk’e bugün hala hakaretler ediliyor. Bunlar ciddi konular yargının biraz daha dirayetli olmalı, durumdan vazife çıkaran yargı organlarımız var. Biraz daha hukukçu gibi davranmaları gerekiyor, biz bunu istiyoruz. Kimin yaptığını bakmasınlar, söylenene ve yapılanan baksınlar bu daha kolay oluyor. İstanbul Barosuna mensup olan arkadaşımız Özlem Zengin’in yaptığı bir eleştiri, Özlem Zengin ile başladı tutuklama gerekçesi bulamadılar. Cumhurbaşkanı’na hakarete soktular ona da hakaret etmiş olabilir gerekçesiyle tutuklama kararı verildi. Bir sıkıntı var ve bu ciddi bir sorun. İnsanların eleştirme özgürlüğü olmalı. Türkiye’nin en önemli davası bir şahsiyete karşı eylem ve söylemi engelleme üzerine kurulmuş” diye konuştu.

 

“SİYASİ PARTİLERİN DOKUNULMAZLIK KONUSUNDA EMPATİ YAPMASI GEREKİR”

Son günlerde en fazla konuşulan konulardan biri olan Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda da görüş bildiren Yeşilboğaz, “Milletvekillerin farklı bir görevi var. Milletin adına eylem ve söylemde bulunacak kişidir. Oyla gelmiştir, siyasi olarak söylediği her şeyin karşılığını bir sonraki sandıkta halka vermek zorundadır. Halka hesap verilmelidir. Dokunulmazlığın kaldırılmaya başlandığı ilk dönemlerde bunun yanlış olduğunu söyledim. Kötü olarak kullanılacak bir şeydir ve Türkiye’de genelde birçok şey kötüye kullanılmaya müsait. Biz idama da karşıyız, Özgecan Aslan cinayeti sonrası birkaç kez idam tartışmaları dillendirildi. Masumane tavırla ifade edilmesine rağmen bizler böyle bir yol açılırsa yarın buradan kimlerin geçeceğini düşünemezsiniz. Dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda da benzer şeyler söyledik bu kötüye kullanılabilir. Dokunulmazlık bir şartla kaldırılabilir; milletin vekili olarak suç işlendiği düşünülüyorsa bu bekletilir önce siyasi görevini yapar ancak milletvekiliyken rüşvet almışsa, devleti dolandırmışsa zaten mecliste durması yanlış. Siyasi eylemleri nedeniyle yargılanmaları kabul edemiyoruz. Dokunulmazlık çok önemli hale geliyor partilerin bir araya gelip, yarın bunun başına geldiyse bana da yapılabilir diye empati kurması gerekiyor. Duruşumuz net, yapılan soruşturmaların çok da samimi olmadığını gördük. Topluma çok farklı düşünceler anlatılıyor. Siyasi olarak hareket ediliyor” şeklinde konuştu.

 

“MERSİN BAROSU HER YERDE İTİBAR GÖRÜYOR”

Mersin Barosunun adını her yerde duyuran ve kaybetmiş imajını düzelttikten sonra ciddi bir ivme yakaladığını vurgulayan Yeşilboğaz, “2018 yılında olağanüstü seçimle geldik. Haziran ayında bir önceki başkanın istifası sonrası yapılan seçim ile geldik. Mersin Barosunun duruşunun akabinde İstanbul Çağlayan Adliyesi önünde yapmış olduğumuz Adalet Nöbetindeki konuşmayla gerçekleştirdik, o gün duruşumuzu ifade ettik. Barolar çağdaş, ilerici, demokrat olmak zorundadır dedik. Cumhuriyet Gazetesi avukatları, yazarlar çizerler haksız bir şekilde tutuklamalar yaşandı. Mahkumiyetler vardı ve Adalet Nöbetleri tutmaya başladık bunların içinde avukatlar da vardı. İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde Adalet Nöbeti adına konuşma yaptık. Mersin Barosu kötü anılan bir süreçten sonra, toplumda Mersin Barosu ciddi bir imaj kaybetmişti. Anaakım medyanın birinci sayfasına Mersin Barosu’nu çıkarttık. İvmemiz burada başladı, Türkiye’nin her yerine adalet nöbetlerine gittik ve her türlü hukuksuz yargılanmalar karşısında durduk. Bu ülke Atatürk’ün hedeflediği muasır medeniyetler seviyesine; demokratik, sosyal, laik bir hukuk devleti olması için her zaman mücadele ettik ve taviz vermedik. Mersin Barosu şimdi adını her yerde duyuran ve itibar gören bir baro oldu. İdari kurumlarla ilişkimizi belli bir seviyede tuttuk, bizler burada idareciyiz kimse bizi sevmek zorunda değil bizler de kimseyi sevmek zorunda değiliz. Ama bir mesele varsa bunu masaya yatırır bunu çözmeden kalkmayız dedik. Şu an istediğimiz yerde birimlerle konuşuyoruz. Şu an meslektaşlarımızın en büyük sorunu pandemi nedeni ile yaşanan dar boğaz, hukuk fakültelerinin sayıca artmasından dolayı mesleğin daralması. Bu sorunları yaşıyoruz. Kamusal alanda Mersin Barosu her yerde itibar görüyor, öncülük yapıyor. Burada çevre, insan hakları, kadın hakları mücadelesinde öncü rol oynuyor. Çevre davalarında Mersin Barosu var,kenti bu insanlar için yaşanılır kılmak bizim boynumuzun borcu. Hukukçu olarak vurdumduymaz olamazsınız, sokakta şiddet gören kadınsa bu kadına şiddettir. Bu açıdan bakılmalı ve böyle davranıyoruz. Karaduvar’da yapılacak olan Polipropilen tesisi bizi yaşanmaz bir hale getirecek, kanser vakalarını artıracak yan tarafımıza bir bomba kurdurmuş olacağız. Bunun için mücadele ediyoruz. Liman içinde batıya doğru genişleme var ve bu mümkün değil, Mersin’in bir silüeti var, zarar olmaz deniliyor ancak silüeti de korumak gerekir. Parkın önünü kapatırsanız bir değeri yok olacak. Bu nedenle yanlış olduğunu düşündüğümüz şeye karşıyız” dedi.

 

“TABANIN SESİ OLMAYA DEVAM EDECEĞİZ”

Nisan ayında yapılması planlanan Mersin Barosu seçimleri öncesi de konuşan Yeşilboğaz, pandemi nedeniyle kısıtlı sayıda avukatla seçime gitmenin doğru olmadığını, buna rağmen meslektaşlarından destek beklediklerini ifade ederek, “Mersin Barosu seçimleri konusunda bizler demokrasiye inandık. Seçimle gelenin seçimle gitmesi gerektiğine inandık. Tavrımız aynı çünkü demokrasiye inanıp çarklarını işlettirmek zorundayız. 2020 yılı Ekim ayında seçimlerimizi yapacaktık, seçim yapacağımız son günde nedense iptal edildi ve karşı dava açtık. Kanunla yapılan işlerin kanunla düzenleneceğine vurgu yaptık. İdare Mahkemesi bu talebimize karşılık bir karar vermiş değil. Gecikmesinde bir sakınca yok dedi, demokrasinin gecikmesi bu kadar mı basit verilir. Bunu anlamıyoruz ve üzülüyoruz. Aralık ayında seçim yapacaktık yine ertelendi. 1 Mart’a kadar seçimlerin yapılması yasaktı ancak pandemi kısıtlamalarının gevşetilmesi sonrası hala seçimi yapıp yapmama konusunda kararsızız. Düğünleri sınırlayabilirsiniz ama Genel Kurulları 300 kişi ile sınırlamak nasıl bir söylem bunu anlamıyoruz. 2 bin 700 üyeye sahip bir baroyuz, 300 kişi gelecek ama 2 bin 400 kişi gelmeyen diyeceğiz. Baro üyesiyim, projelerim var, taleplerim var ama geç kaldınız diyecekler böyle bir şey denir mi? Belki bu bir demo yarın belki de seçimde halkın yüzde 10‘u oy kullanabilir denilecek. Düğün isteğe bağlı ama Genel Kurullar böyle değil, kanunla düzenlenir, kanunla konuluyor. İstanbul’da bu nasıl yapılacak 70 bin avukat var. Bunun bir açıklaması olmalı. Biz seçimlerin mutlaka yapılmasını istiyoruz. Sandıkla gelen sandıkla gitmeli diyoruz. Buraya oturacak olan kişinin seçimle gelmesi gerekir. Biz burada itiraz edeceğiz ki yarın ki yanlışa ses çıkaralım diye. Pandemi şartlarında partiler kongreler yapıyor, halaylar çekiliyor ama insan canı bu kadar önemliyken sadece bizleri düşünmeleri gözlerimizi yaşarttı. Bizim yasalardan kaynaklı bir zorunluluk. Pandemi şartlarında arkadaşlarımız nasıl oy kullanmaya gelecekler. Bizler güvenlik tedbirlerimizi alırız. Meslektaşlarımızın baroya ilgi göstermesini ilgi göstermesini istiyoruz, bir düzenlemeye ihtiyacımız var bununla ilgili çalışmalarımız var. Seçimi en kısa zamanda yapmak istiyoruz, meslektaşlarımız bizleri yalnız bırakmasınlar, baroya, geleceğine ve kazanımlarına sahip çıkmaları adına mutlaka bu seçimlere katılmalarını canı gönülden istiyorum. Bu seçimde son kez adayım. Gelenin gitmesini bilmesi gerekir. Gelen kendi ile var olmak istiyor, ben en fazla iki dönem başkanlık yapma fikrine sahip oldum. Baro bizim, baro Türkiye’nin, baro halkın. Son kez adayım ve seçilirsek 2020 yılının Ekim ayına kadar kalmış olacağız. Mersin Barosu bu kentin bir değeridir ve adaleti savunmuştur mücadele etmiştir. Güçlü baro demek güçlü toplum demektir. Toplumun sesi ve nefesiyiz. Tabanın sesi olamaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

 


 



ANASAYFA
HABER ARŞİVİ


KÜNYE


İLETİŞİM

cukurovagazetesi.com © Copyright 2023-2024 Tüm hakları saklıdır.
İzinsiz ve kaynak gösterilemeden
yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.


URA MEDYA